Hüseyin Akçar yazdı...
Ayşe Ünlüce, son derece net bir cümleyle aslında uzun süredir konuşulan bir tartışmaya nokta koydu:
“Belediye Başkanı da örgütün içinden değil mi ki?”
Bu söz, sadece bir unvanın arkasına sığınmayan, “örgüt” kavramını gerçekten içselleştirmiş, halkla, partisiyle, kökleriyle bağını koparmamış bir siyasetçinin sözüdür.
Ayşe Başkan, örgütün bir parçası olmanın, sadece düşünce belirtme değil; aynı zamanda demokratik katkı sunma sorumluluğunu da beraberinde getirdiğini savunuyor.
Ama burada asıl fark şu:
O müdahil olmayı; belediye imkanlarını kullanmak, işçileri yönlendirmek, kapalı kapılar ardında liste hazırlamak olarak değil; aksine örgüt iradesinin özgürce tecelli edebileceği bir demokratik zemin oluşturmak olarak tanımlıyor.
Bu şehir, daha önce kendi personeline baskı yapan, doldur-boşalt listeleriyle örgütü zedeleyen uygulamaları gördü. Daha da ötesinde; hatta bunları savunan belediye başkanlarını - il başkanlarını da gördü. Danışma kurullarında ‘ben yaptım oldu’ mantığı ile sözde demokrasiyi savunan, mangalda kül bırakmayan ama alicengiz oyunlarını yapanlar bugün demokrasi naraları atıyorlar. Ama inanan var mı??
Ayşe Ünlüce ise geçmişte yargıçlık yapmış bir hukukçu olarak, “güç bende, ne istersem yaparım” anlayışını değil; “adil olacağım, ortamı herkes için eşit kılacağım” iradesini ortaya koyuyor.
Bugün değişimden, adaletten, yeni bir başlangıçtan söz ediyorsak; bu sadece lafta kalmamalı.
Sözde değil, özde demokrat olmak gerekiyor.
Koltuğu için her yolu mübah görenlerle, demokratik ilkelere bağlı kalanlar arasındaki fark işte tam da burada ortaya çıkıyor.
Ayşe Ünlüce’nin bu tavrı, sadece Eskişehir’de değil, ülke genelinde siyasetin nasıl olması gerektiğine dair bir örnektir:
Tarafsız, ilkeli, şeffaf ve adil…
Çünkü umut böyle yeşerir.
Güven böyle kurulur.
Değişim ancak böyle olur.