Deniz Çağlar Fırat yazdı...
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın TBMM’de yaptığı açıklamalar, Büyükşehir Belediyesi’ni ve doğrudan Başkan Ayşe Ünlüce’yi hedef alınca, Ünlüce, gazeteci Ali Baş’a verdiği özel açıklamayla tartışmayı başka bir zemine taşıdı. Bana göre bu zemin, siyasi polemik değil; kamusal sorumluluk zeminidir.
Anlatayım;
Ayşe Ünlüce’nin açıklamalarında öne çıkan ilk unsur netlikti. Kamuoyunda bilinçli biçimde oluşturulan “CHP maden çıkartılmasına izin vermiyor” algısı, bu açıklamayla ciddi biçimde çöktü. Çünkü Ünlüce açıkça şunu söyledi: “Devam eden bir dava yok. Açılan dava 2022 yılında kesinleşti. Madencilik faaliyetleri ise ÇED olumlu kararından bu yana sürüyor.”
Bu tespit, tartışmanın temelini oluşturan “engelleme” iddiasını fiilen boşa düşürüyor. Daha da önemlisi, davanın gerekçesi net: Madenciliğe karşı çıkmak değil, çevresel risklere dikkat çekmek. Su kaynakları, ekolojik denge ve radyoaktif atıkların yönetimi. Hepsi bu.
İkinci kritik nokta şu: Ünlüce, Türkiye’de yıllardır dayatılan “ya yatırım ya çevre” ikilemini açık biçimde reddetti. Nadir toprak elementlerinin Türkiye için stratejik bir değer olduğu kabul ediliyor. Hatta bu kaynağın devlet eliyle ve milli bir anlayışla işletilmesi gerektiği de açıkça söyleniyor. Ama bu, doğayı ve halk sağlığını görmezden gelmek anlamına gelmiyor.
Asıl sorun da burada başlıyor. ÇED süreçlerini, çevresel denetimleri ve yerel yönetimlerin uyarılarını “yatırıma karşı çıkmak” diye yaftalamak, ne kamu yararına ne de ülkenin uzun vadeli çıkarlarına hizmet eder.
Sürdürülebilirlik bir süs kavram değildir. Ekonomik bir zorunluluktur.
Ünlüce’nin sözlerinde dikkat çeken bir diğer nokta ise sorumluluk vurgusudur. “Ben bu şehre karşı birinci elden sorumluyum” cümlesi, basit bir siyasi çıkış değildir. Yerel yönetimlerin kentlerin doğal varlıkları üzerinde söz hakkı olduğunu hatırlatır. Bu hakkı yok saymak, demokratik kamu yönetimiyle bağdaşmaz.
Nadir toprak elementleri meselesi; sanayi politikasıyla, çevre politikasıyla ve yerel demokrasiyle doğrudan ilgilidir. Bu konu algıyla, suçlamayla, siyasi etiketlerle yönetilemez. Şeffaflıkla, bilimle ve kurumsal iş birliğiyle yönetilir.
Ayşe Ünlüce’nin açıklamaları bir savunma değildir. Bir yöntem tarifidir.
Algı değil bilgi.
Suçlama değil belge.
Polemik değil sorumluluk.
Yöntemin anahtar kavramları da bunardır… Bilgi, belge, sorumluluk…
Çünkü nadir olan sadece toprak elementleri değildir.
Çünkü aklıselimle yürütülen kamu yönetimi de ne yazık ki bu ülkede giderek nadirleşmektedir.