Deni Çağlar Fırat yazdı...
Eskişehir’de turizm konuşulurken çoğu zaman 2000’li yıllar, Odunpazarı evleri, müzeler, parklar ve öğrenci kenti vurgusu öne çıkar. Oysa bu şehirde turizmin hikâyesi, bugünün kalabalık sokaklarından çok daha önce, sessiz ama dönüştürücü bir eşikte başlar.
Eskisehir.net sosyal medya ekranlarında yayın hayatına başlayan “Zamanın İzinde Eskişehir” programı, tam da bu nedenle yola çıktı. Programın moderatörlüğünü üstlenirken hedefimiz; Eskişehir’i sadece bugünüyle değil, zamanın içinden süzülerek gelen tarihsel, mekânsal ve kültürel katmanlarıyla konuşmaktı. Kent belleğini, kültür hafızasını ve görünmeyen bağları görünür kılmaktı…
Bu yolculuğun ilk durağında, Anadolu Üniversitesi Turizm Fakültesi’nden Doç. Dr. Duygu Yetkin Akgün ve Doç. Dr. Aysel Kaya ile Eskişehir’de turizmin nasıl başladığını konuştuk. Ortaya çıkan tablo şunu açıkça gösteriyor: Eskişehir’de turizm ne yeni bir olgu ne de rastlantısal bir gelişme.
1892: BİR DÖNÜM NOKTASI
Doç. Dr. Aysel Kaya’nın altını çizdiği gibi, Eskişehir’de turizmin kurumsal anlamda izlenebilir başlangıcı 1892 yılına dayanıyor. Bunun temel nedeni ise Berlin–Bağdat Demiryolu’nun İstanbul–Ankara hattının Eskişehir’den geçmesi.
Kaya’ya göre, bu tarihten önce Eskişehir “ıssız, sessiz ve kimsenin uğramadığı” bir yer görünümündeyken, demiryolu ile birlikte şehir bir anda hareketlenir. Yolcular Eskişehir’de konaklamak zorunda kalır; oteller açılır, ticaret canlanır, kent uluslararası bir geçiş mekânı hâline gelir.
Burada önemli bir soru gündeme gelir:
Bu gelenler turist midir?
TURİST MİYDİLER? EVET, TURİSTTİLER
Bu soruya yanıt yine akademik ölçütlerle veriliyor.
Doç. Dr. Aysel Kaya, klasik turizm tanımını hatırlatıyor: Konaklama, harcama, kültürel etkileşim ve çevreyi keşfetme.
Seyahatnameler bize şunu söylüyor:
Gelenler Eskişehir’de konaklıyor, para harcıyor, lületaşı satın alıyor, müzik dinletilerine katılıyor, yeme-içme faaliyetlerinde bulunuyor ve kenti keşfediyor. Doç. Dr. Duygu Yetkin Akgün’ün ifadesiyle, “çevreyi bizden bile daha iyi keşfediyorlar.”
Bu ölçütlerle bakıldığında, 19. yüzyılın sonlarında Eskişehir’den geçen bu yolcuları turist olarak tanımlamak mümkün.
DEMİRYOLU, MEKÂN VE SINIF
Programda aktarılan en çarpıcı detaylardan biri de tren yolculuğunun kendisi.
Trenlerin saatte 15–18 kilometre hızla ilerlediği bu dönemde, güvenlik gerekçesiyle gece yolculuğu yapılamıyor. Yolcular Eskişehir’de konaklamak zorunda kalıyor. Bu durum, gar çevresinde yoğunlaşan otellerin, kahvehanelerin ve ticari alanların nedenini de açıklıyor.
Ancak bu hareketlilik herkes için eşit değil.
Pasaport kontrolleri, izinler, “torpilli yolcular” ve sınıfsal farklar, daha o dönemde Eskişehir’in sosyal dokusuna yansıyor. Turizm, sadece ekonomik değil, toplumsal bir ayrışma ve dönüşüm alanı olarak da karşımıza çıkıyor.
1892’DEN ÖNCESİ: DAHA DERİN BİR ZAMAN
Her ne kadar 1892 kurumsal bir başlangıç noktası olsa da, Doç. Dr. Aysel Kaya ve Doç. Dr. Duygu Yetkin Akgün, Eskişehir’in çok daha eski bir hareketlilik geçmişine sahip olduğunu hatırlatıyor.
16. yüzyıldan itibaren seyahatnamelerde adı geçen Eskişehir; Doğu merakı, matbaanın yaygınlaşması, ulaşım teknolojileri ve ticaret ağlarıyla sürekli ziyaret edilen bir coğrafya.
Hatta Küllüoba örneği, Eskişehir’in binlerce yıl önce bile ticaret yollarının kesişim noktası olduğunu gösteriyor. Tunç Çağı’ndan itibaren bu coğrafyada dolaşım, alışveriş ve geçiş var.
ZAMANIN İZİNDE BİR KENT
“Zamanın İzinde Eskişehir” tam olarak bu nedenle bir programdan fazlası. Bu yayın, Eskişehir’in bugünkü kimliğinin nasıl inşa edildiğini, mekânların, alışkanlıkların, hatta kıyafetlerin bile zaman içinde nasıl dönüştüğünü anlamaya davet ediyor.
Doç. Dr. Duygu Yetkin Akgün’ün vurguladığı gibi; kadın-erkek eğlenceleri, renkli kıyafetler, dil okulları gibi pek bilinmeyen detaylar, Eskişehir’in geçmişte de yenilikçi ve açık bir kent olduğunu gösteriyor.
Bu şehirde yaşamak güzel.
Ama bu şehri zamanın içinden okuyarak yaşamak, çok daha anlamlı.
“Zamanın İzinde Eskişehir” yolculuğu daha yeni başladı.
Anlatacak çok hikâye, açılacak çok başlık var.
Lütfen takipte kalın…