Deniz Çağlar Fırat yazdı...
Eskişehir’in yalnızca merkezden ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu kentin çok önemli caddeleri var; büyük mahallelerin tam kalbinde yer alan, ticareti taşıyan, trafiği sırtlanan, sosyal ve ekonomik hayatı canlı tutan caddeler… Yüzbinlerce Eskişehirliye hem ev sahipliği yapan hem de kentin asıl yükünü çeken bu aksları bir çırpıda saymak mümkün: Ertaş Caddesi, Halk Caddesi, Birlik Caddesi, Asarcıklı Caddesi, Vatan Caddesi, Yunus Emre Caddesi, Ziya Gökalp Caddesi…
Ama içlerinden bazılarını özellikle ayrı bir yere koymak gerekir. Emek’te Ertaş’ı, Çamlıca’da Birlik’i, Büyükdere’de Halk’ı… Çünkü bu caddeler, Eskişehirlilerin alışageldiği “çarşı” ya da “kent merkezi” algısının dışında kalmalarına rağmen, bulundukları bölgelerde yaşayan insanların sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılayan, adeta kendi merkezlerini oluşturan caddelerdir.
Son zamanlarda bu caddelere gittiniz mi bilmiyorum. Ama alıcı ve gözlemci bir gözle gezmenizi gerçekten isterim. Kafeler, pastaneler, her ihtiyaca hitap eden dükkânlar, pet shoplar, küçük esnaf… İnanılmaz bir çeşitlilik ve canlılık dikkatinizi çeker. Buralar artık sadece alışveriş yapılan yerler değil; yaşayan, yaşatan, insanlara temas eden, sosyal ve kültürel bağlar üreten organik yapılara dönüşmüş durumda.
Ancak bir şey daha var ki, gözden kaçmıyor.
Bu caddelerde trafik ve yoğunluk açısından ciddi bir düzensizlik hâkim. Adeta mini bir Hindistan gibi…
“Hindistan gibi” benzetmesini tam da bu yüzden yapıyorum; karmaşayı, kontrolsüzlüğü ve sürekli akan ama bir türlü rahatlamayan kalabalığı anlatabilmek için.
Çünkü buralarda artık kuralsızlığın adeta yeni kurallar yarattığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Çift sıra park eden araçlar, hız sınırlarını zorlayan sürücüler, zaten dar olan kaldırımlarda adım atılamayacak sıkışıklıklar… Üstelik elektrik direkleri, trafolar derken kaldırımlar iyice işlevsiz hâle geliyor.
SORUNUN TEMELİ NEDİR?
Elbette denetimsizlik bu tablonun bir parçası. Ama asıl soru şu: Sorunun temelinde yalnızca eksik denetim mi var, yoksa bizlerin, yani toplum olarak kural tanımazlığımız mı?
Evet, Eskişehir büyüyor. Ama büyürken kuralları göz ardı eden, birbirine daha az saygı gösteren bir kent mi oluyoruz acaba? Oysa daha kuralcı, daha saygılı, insanı merkeze alan bir anlayış geliştirsek; bu caddelerde denetimleri artırıp kamusal alanı yeniden düzenlesek, Eskişehir aynı anda birden fazla güçlü ticaret aksına ve yaşam merkezine sahip olabilir.
Bu potansiyel fazlasıyla var. Mesele onu nasıl yönettiğimizde.
Kent dediğimiz şey yalnızca binalardan, dükkânlardan ya da asfalt yollardan ibaret değildir; kent, aynı zamanda birlikte yaşama kültürüdür. Kurallara uymak bir zorunluluktan çok, ortak yaşamın asgari saygı dilidir.
Bu caddeler bugün kendi bölgelerinin yükünü taşıyor. İnsanlar merkeze gitmeden ihtiyaçlarını karşılayabiliyor, sosyalleşebiliyor, gündelik hayatını sürdürebiliyor. Bu çok kıymetli bir kazanım. Ancak bu kazanımı kalıcı ve sürdürülebilir kılmak için kamusal alanın yeniden düşünülmesi gerekiyor. Kaldırımlar yayalar için mi, araçlar için mi? Trafik akışı hız için mi, güvenlik için mi düzenleniyor? Bu soruları samimiyetle sormadan ilerlemek mümkün değil.
Daha kuralcı, daha saygılı, insanı merkeze alan bir anlayış geliştirsek; denetimleri artırıp, esnafı, sürücüyü, yayayı aynı masada buluşturabilsek, bu caddeler gerçek anlamda nefes alabilir. Bugün yaşanan keşmekeş kader değil. Doğru planlama, kararlı uygulama ve en önemlisi toplumsal bilinçle bu alanlar hem ticaretin hem de yaşamın uyum içinde aktığı örnek kent parçalarına dönüşebilir.
Eskişehir’in geleceği yalnızca yeni projelerde değil; mevcut caddelerinde, kaldırımlarında, trafik akışında ve birbirimize gösterdiğimiz saygıda gizli. Eğer bu kenti gerçekten seviyorsak, onu sadece büyütmekle yetinmemeli; birlikte yaşanabilir kılmayı da öğrenmeliyiz.