Deniz Çağlar Fırat yazdı...
Eskişehir’de bir süredir ciddi bir “su tartışması” yürütülüyor. Bu artık teknik bir altyapı meselesi olmaktan çıktı; kentin üst politikasının, hatta ideolojik saflaşmaların önemli argümanlarından biri haline geldi. Ne var ki bu tartışmaların merkezine yerleştirilen başlık çoğu zaman yanlış oluyor:
Kalabak Su.
Kalabak, bu kentin sıradan bir içme suyu değildir. Bir markadır. Bir hafızadır. Bir kamu hikâyesidir. Tadıyla, ambalajıyla, dağıtım biçimiyle ve en önemlisi geçmişiyle Eskişehir’in kolektif belleğinde yer etmiş nadir kamusal markalardan biridir. Bugün market rafında gördüğünüz o şişe, aynı zamanda onlarca yıllık bir belediyecilik pratiğinin, kamu yararı anlayışının ve “şehirli olma” halinin somut karşılığıdır.
Elbette hiçbir şey eleştiriden muaf değildir. Kalabak da değildir. Üretim süreçleri, maliyetler, dağıtım politikaları, kurumsal verimlilik elbette tartışılabilir. Ancak gördüğüm kadarıyla bugün yapılan şey eleştiri değil; değersizleştirmedir.
Ve tam bu noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor:
Eğer bu şehir 25 yıldır AK Parti tarafından yönetiliyor olsaydı, Kalabak Su yine bu kadar acımasızca yerden yere vurulur muydu? Yoksa “yerli ve milli marka”, “kamu başarısı”, “sosyal belediyecilik örneği” diye mi sunulurdu?
Sorunun cevabını herkes biliyor ama kimse yüksek sesle söylemek istemiyor.
Bugün Kalabak Suyu’na yöneltilen eleştirilerin önemli bir kısmı, suyun kendisiyle değil, onu yöneten siyasal iradeyle ilgilidir. Ancak hedef şaşırtılmaktadır. Yöneticileri eleştirmek yerine, kentin markası hırpalanmaktadır. Kurumla hesaplaşılması gerekirken, ürün itibarsızlaştırılmaktadır. Bu, eleştiri değildir; bu, bilinçli ya da bilinçsiz bir politik operasyondur.
Şunu açıkça sormak gerekir:
Amaç üzüm yemek mi, bağcıyı kovmak mı?
Eğer amaç, Eskişehir’de su yönetimini daha şeffaf, daha verimli ve daha sürdürülebilir hale getirmekse; bunun yolu Kalabak Suyu’nu itibarsızlaştırmak değildir.
Eğer amaç, yöneticileri eleştirmekse; bunun yolu Kalabak Suyu’nu hedef tahtasına koymak hiç değildir.
Çünkü Kalabak Suyu’nu değersizleştirmek, doğrudan Eskişehir halkının cebine dokunur. Kalabak, bugün hâlâ piyasadaki birçok muadilinden daha ekonomik bir içme suyu alternatifi sunuyorsa, bu bir tesadüf değildir. Bu, kamusal üretimin ve belediyeciliğin sağladığı bir avantajdır. Bu avantajın bilinçli biçimde aşındırılması, kimin işine yarar?