Eskiden gazetelerin manşetleri günlerce tartışılırdı. Bir başlık atılır, ertesi gün köşe yazılarında yorumlanır, haftalarca gündemin ana meselesi olarak kalırdı. Bugün ise aynı manşet, birkaç saat içinde yerini bambaşka bir gelişmeye bırakıyor. Türkiye’de gündemi takip etmek artık maraton değil, kısa mesafe koşusu gibi. Daha bir meseleye odaklanmışken, ertesi gün hatta birkaç saat içinde bambaşka bir tartışmanın ortasında buluyoruz kendimizi.

Ekonomiden siyasete, dış politikadan toplumsal meselelere kadar her konu, uzun uzun konuşulmayı hak ederken çoğu zaman birkaç manşetlik ömrü oluyor. Dün döviz kurunu, enflasyonu veya geçim sıkıntısını tartışıyorduk; bugün meclisteki sert çıkışları, yarın ise bambaşka şeyler konuşuluyor. Sosyal medyanın gündemi ile televizyon ekranlarının gündemi arasındaki kopukluk da cabası. Birinde tartışılan mesele ötekinde çoktan unutulmuş oluyor.

Bu hızlı değişim, toplumsal hafızayı da törpülüyor. Önemli sorunlara kalıcı çözümler aramak yerine sürekli yeni başlıklara sürükleniyoruz. Bu durum, toplumun gerçek sorunlarını konuşmasını zorlaştırıyor. Çünkü aynı anda hem ekonomik krizi hem siyasi gerilimi hem de sosyal meseleleri sağlıklı biçimde tartışmaya imkân kalmıyor.

Sonuçta ortaya çıkan tablo şu: Asıl meseleler, sürekli değişen gündemin gölgesinde kalıyor. Bir ülkenin ilerlemesi için gündeminin sağlam ve kalıcı sorunlara odaklanması gerekirken biz, her gün başka bir başlığa sürükleniyoruz. Belki de en büyük kaybımız, gündemin hafızamızdan çaldıklarıdır.