Hakkı Kabal yazdı...
Türkiye’de siyaset ve iş dünyası bugün kendi iç depremlerini yaşıyor. Ama mesele şu: Bu depremleri yaşayanlar kendileri olduğu halde, yükü vatandaşın sırtına yüklemeye çalışıyorlar. Bizler, yani memur, işçi, emekli, öğrenci… Zaten hayat mücadelesiyle boğuşurken, bir de siyasetçilerin “kurtarıcı gücü” ilan edilmeye çalışıyoruz.
Oysa biz ne bekliyorduk? Mecliste oturan vekillerden, komisyon başkanlarından ve o komisyon üyelerinden, sorunlarımıza çözüm üretmelerini… Millet adına orada bulunanların milletin derdine derman olmalarını. Ama tablo çok farklı: Ne yaptığını bilmeyen, yönünü şaşırmış, programını resetlemiş bir siyasetle karşı karşıyayız.
Çözüm üretmek yerine televizyon ekranlarından nutuk atanlar var. Sanki vatandaşın tek derdi onların kendi koltuk kavgalarını, kendi hukuksuzluklarını örtmekmiş gibi… “Haydi sokaklara” diyorlar, “bizim kurtarıcımız olun” diyorlar. Kendi krizlerini çözemeyenler, binbir derdin muhatabı olan milleti bir de kendi çıkmazlarının aparatı yapmaya çalışıyor.
Ama kusura bakmasınlar, bu milletin görevi kimsenin maşası olmak değildir. Emeklinin, memurun, işçinin, öğrencinin yükü zaten ağır. Milletin sırtına siyasetçinin günahını, iş dünyasının menfaat kavgasını da yükleyemezsiniz. Nutuk atarak sorun çözülmez; hele ki milletin sırtına basarak hiç çözülmez.
Bugün net olan şu: Siyaset ve iş dünyası kendi ev ödevini yapmadıkça, kendi iç hesaplaşmasını kendi içinde çözmedikçe, bu millet onların sırtında taşınacak bir çanta değildir. Çözüm arıyorsanız, televizyon ekranlarından slogan atmak yerine, hukukta, adalette ve mecliste çözüm üretin.
Milletin omuzları, sizin beceriksizliğinizi taşımak için değil; kendi yarınını, kendi umudunu kurmak için var.