Hakkı Kabal yazdı...

Sumud kazandı. Bu, sadece bir filonun denizlere açılması değil; insanlığın yeniden nefes alması, vicdanın hal canlı olduğunu tüm dünyaya haykırmasıydı. Dünyanın dört bir yanındaki farklı milletlerden, farklı dillerden, farklı inançlardan insanlar tek bir yüreğe dönüştü. Mazluma uzanan eller, bir çocuğun gözyaşını silen bir rüzgar gibi insanlığın birbirine tutunuşuydu. Bu görüntü, yalnızca İsrail’in vahşetini değil, aynı zamanda insanlığın direnme gücünü de gözler önüne serdi.

Meydanlar doldu, sokaklar sabaha kadar ayakta kaldı. Kadınlar, çocuklar, gençler ve yaşlılar aynı sloganlarla haykırdı. İnsanların kalp atışı, sarayların sağır sessizliğine çarpıyordu. Bu büyük kalabalık devletler için bir uyarı, bir işaret fişeğiydi. Ama olmadı. Devletler gözlerinin önündeki hakikati bile görmezden geldi. Halkların çığlığı, iktidarların çıkar hesapları karşısında sessiz kaldı.

Kanunlar, bir kez daha iflas etti. Mazlumun kanını durdurmak gerektiğinde işlemeyen, ama güçlülerin çıkarlarını korumak için derhal harekete geçen yasalar… Devletlerin ellerinde birer oyuncaktan öteye geçemeyen kanunlar… Katil, soykırımcı, çocuk katili İsrail’e yaptırım uygulamak noktasında hiçbir devlet, hiçbir uluslararası kurum gerçek bir adım atmadı. İnsanlığın vicdanı ayaktayken devletlerin hukuk sistemi sustu.

Ama halklar susturulamadı. Dünyanın dört bir yanındaki insanlar, yalnızca Filistinli mazlumların yanında olmakla kalmadı; kendi devletlerinin ikiyüzlülüğünü de ortaya çıkardı. Onların sessizliğiyle halkların çığlığı yan yana durdu. İnsanlığın vicdanı hala canlıydı; devletler ise çıkar hesaplarının dar koridorlarında kayboluyordu. Meydanlar, bir umut denizi gibi yükselirken, sarayların pencereleri boş ve sessizdi. Bir çocuğun gözyaşı, binlerce yetişkinin sessizliğine karşı meydanlarda yankılandı.

İsrail’in imajı, mazlumun karşısında paramparça oldu. Ama süreç sadece İsrail’i değil, devletlerin gerçek yüzünü de gözler önüne serdi. İnsanların vicdanı onurla tarihe yazılırken, devletlerin körlüğü utanç sayfalarına kaydedildi. Bugün hepimiz bir kez daha gördük: İnsanlık kazandı ama devletler kaybetti. Halklar öne çıktı, hükümetler geri çekildi. İnsanlık, devletlerin suskunluğuna rağmen zaferini ilan etti.

Ben, insanlığın merhametinin devletlerin merhametine dönüşmesini çok isterdim. Kanun koyucuların, iktidar sahiplerinin çıkar hesaplarının ötesine geçip “insan” kalabilmesini umardım. Ama olmadı. Ve belki de hiçbir zaman olmayacak. O yüzden tekrar söylüyorum: Ben insanca yaşamak ve insanca ölmek istiyorum. Çünkü biliyorum ki tarih, izleyenleri değil; insanca duranları yazacak. Bir vicdan, bir çocuğun gözyaşı, bir gün bütün sessizlikleri bozacak; bir insanın cesareti, tüm güçlerin maskesini düşürecek.