Hakkı Kabal yazdı...

Bu soru artık bir cümle değil,
bir yük.

Kimsenin yüksek sesle sormasına gerek yok;
insanların bakışında asılı duruyor zaten.
Bir şeyler eksik…
Ama eksik olan sadece hizmet değil, istikamet.

Oy verdik.
Yetki verdik.
Sabrettik.
“Düzeltirler” dedik.

Belediye başkanları seçtik; şehri emanet ettik.
Siyasiler seçtik; irademizi verdik.
Doktora canımızı,
hakeme adaleti,
basına hakikati teslim ettik.

Şimdi dönüp bakıyoruz:
Emanet yerli yerinde mi, belli değil.

Her gün bir deprem.
Her gün bir facia.
Her gün “bu son olsun” dediğimiz yeni bir başlık.

Türkiye bir süredir “temiz eller” denilen bir sürecin içinden geçiyor.
Buna kimse itiraz etmiyor.
Eden de olmamalı.

Ama sorulması gereken soru şu:
Bu temizlik sadece dosyalarla mı sınırlı kalacak,
yoksa zihniyetlere de uğrayacak mı?

Çünkü ortada yalnızca bireysel hatalar yok.
Ortada bir düzen,
o düzenin içinde palazlanan klikler var.

Bir yanda muhafazakarlık adına konuşanlar,
öte yanda muhafazakarları bir vitrin gibi kullanan yapılar…
Değerler, ilke olduğu için değil;
iş gördüğü sürece hatırlanıyor.

Açılım tartışmaları bir yanda,
terörün sembol isimleri üzerinden kurulan cümleler diğer yanda…
Toplum neye sevineceğini, neye itiraz edeceğini şaşırmış durumda.

Sağlıkta fedakarlık hikayeleri anlatılırken,
para için çocukların hayatını kaybettiği, mahkumların ev ziyareti için(!) rüşvet çarkında olma iddiaları konuşuluyor.
Futbol sahada değil,
bahis masasında dönüyor.
Hakem düdük çalıyor ama
adalet hala soyunma odasında.

Uyuşturucu, eroin, sapkın ilişkiler…
Ve bütün bunların üstüne çekilmiş muhafazakar bir perde.
Bu bir inanç meselesi değil,
bu inancı kullananların meselesi.

Hizmet için seçilenler,
altyapı,ulaşım yerine savunma metinleri hazırlıyor.
Şehirler susuz kalıyor,
millet cevap bekliyor.

Elbette hukukun bir yolu vardır.
Masumiyet karinesi esastır.
Bunu en çok biz biliriz.

Ama umut başka bir şeydir.
Umut, dosyayla değil;
dürüstlükle yaşar.

Bugün tablo net:
Gençler gelecekten emin değil,
aileler çocuklarından endişeli,
toplum yarınlara karşı karamsar.

İşte tam bu noktada soru daha da yakıcı hale geliyor:
Umutları tüketen,
geleceği belirsizleştiren bu tabloda…

Biz kime güveneceğiz?

Bu millet mucize istemiyor.
Süper kahraman da aramıyor.
Sadece şunu bilmek istiyor:
Kim, hangi değeri, ne zaman ve neden savunuyor?

Allah bu memleketin yardımcısı olsun.
Ama unutulmasın;
güven, dua ile değil, adaletle inşa edilir.

Ve bu ülke,
güvenini kaybederse,
sadece bugünü değil,
yarınını da kaybeder.