Yiğit Serhat Asan yazdı...

Bu haftaki yazımda bir film yorumu yapmak yerine bir tiyatro oyunu değerlendirmek istiyorum. Henüz yeni kurulmuş bir ekip olan Gayrimeşhur Tiyatro’nun, geçtiğimiz pazar günü Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sahnelenen ve ekibin aynı zamanda ilk performansı olan “Açık Denizde” adlı tek perdelik oyunu izleyiciyle buluştu.

Dört kişilik oyuncu kadrosu ve teknik ekiple birlikte toplamda 11 kişinin emeğiyle sahneye taşınan bu eleştirel ve keyifli oyun, prömiyerinde dahi güçlü bir etki yaratmayı başardı. Prömiyerlerine katılma fırsatı bulduğum ekip, görünen o ki Eskişehir sanat ve tiyatro hayatında ilk performanslarıyla iz bırakan, akılda kalıcı topluluklardan biri olmaya aday.

Oyuna dair kendi yorumlarıma geçmeden önce, oyunun açıklama metnini paylaşmak istiyorum:

Açık Denizde:

“İnsan insanın kurdudur,” demiş Thomas Hobbes.
Yaşamın devamlılığı için tüketilebilecek tüm materyaller tükendiğinde, geriye tüketilebilecek yalnızca ‘insanlığımız’ kalır.
Denizin ortasında kalan üç adamın, birisini yemek ya da yememek üzerine kurdukları ayak oyunlarına tanıklık edeceksiniz.
Elbette yaşamak için birisinin yenmesi gerekir. Ancak nasıl yenildiği, bir halkı tanımlar…

Tahmin ediyorum ki siz de benim gibi bu tür sinopsis metinlerini okuduğunuzda hikâyeyi tam olarak kavrayamıyor ya da içine girmekte zorlanıyor olabilirsiniz. Üstelik bu bir tiyatro oyunu olduğunda, ortada bir fragmanın olmaması da oldukça doğal. Zaten tiyatroyu sinemadan ayıran ve benim ilgimi en çok çeken yönü de tam olarak burası.

Her ne kadar perde arkasında yoğun bir emek, tekrar ve ezber süreci olsa da, sahnedeki o “oyunculuk” dediğimiz şey tamamen anın akışı içinde şekilleniyor. Gayrimeşhur Tiyatro oyuncuları da bu akışı öyle iyi yakalamıştı ki, oyunu izlerken zamanın nasıl geçtiğini fark etmedim.

Hep söylerim; bir tiyatro oyununun hikâyesini okuyarak çok şey anlayamayabiliriz ama o oyunu sahnede izlemek insana bambaşka bir keyif verir. Açıkçası, oyuna gitmeden önce metni okuduğumda çok keyifli bir deneyim yaşayacağımı düşünmemiştim. Ancak izledikten sonra, bugüne kadar seyrettiğim sahne performansları arasında ilk beşe rahatlıkla koyabileceğimi söyleyebilirim.

Oyun, açık denizde bir teknede mahsur kalan üç kişinin erzaklarının tükenmesiyle, aralarından birini “yemek” zorunda kalmaları üzerine şekilleniyor. Bu üçlü, kimin yenileceğine seçim yoluyla karar vermek konusunda anlaşsa da, bir süre sonra demokrasinin sınırları zorlanıyor. Çareler tükenirken baskı gün yüzüne çıkıyor ve hayati konularda dahi karar alma mekanizmalarımızın, insanın bencilliği ve kişisel çıkarları doğrultusunda ne denli değişken olabildiği, mizahi ama sert bir dille yüzümüze çarpılıyor.

Henüz yolun başında olan bir ekip olmalarına rağmen, sahnedeki oyunculuk performanslarıyla hikâyeyi seyirciye geçirme konusunda son derece başarılıydılar. Teknik ekibin de aynı titizlikle ortaya koyduğu performans, izlediğim bütünlüğü daha da güçlendirdi. Öyle ki, kendimi uzun yıllardır birlikte sahne alan oturmuş bir ekibi izliyormuş gibi hissettim.

Elbette oyuncular arasında uzun süredir sahnelerde olan isimler var; buna itirazım yok. Ancak bir ekip olarak yeni bir performans ortaya koymak, birbirine güvenerek yola çıkmak ve henüz ilk oyunda izleyiciyi bu denli hikâyenin içine çekebilmek gerçekten büyük bir başarı.

Umarım Gayrimeşhur Tiyatro için bu oyun uzun soluklu bir serüvenin başlangıcı olur ve Açık Denizde’yi önümüzdeki dönemde sahnelerde sıkça görme fırsatı buluruz.