Hüseyin Akçar yazdı...

Eskişehir Adalet Sarayı’nın yapımı 2008 yılına dayanıyor. O dönem şehrin ihtiyaçlarını karşılayabileceği düşünülen bina, bugün bırakın ihtiyaca cevap vermeyi, adalet dağıtmanın temel koşullarını dahi zor karşılayan bir hale geldi.

Binanın ilk yapıldığı yılları hatırlayalım… Ön ve arka bölümleri açık, geniş kullanım alanları olan bir yapıydı. Ancak zaman içinde öyle bir “böl - parçala - dönüştür” anlayışı egemen oldu ki, bugün ortaya çıkan manzara adeta bir mimarlık garabeti. Önce içeriden duvarlarla yeni odalar oluşturuldu. Ardından ortadaki büyük kafeterya alanı iptal edilerek devasa bir ön büro alanına dönüştürüldü. Bir başka deyişle “kaçak kat” mantığıyla bina küçültüldükçe küçültüldü.

Ama sorun burada bitmedi. Merkez adliye binası yetmez hale gelince, yargı farklı adreslere dağıtılmaya başlandı. Önce Sulh Hukuk Mahkemeleri, idari yargının bulunduğu bölüme taşındı. Çocuk Mahkemeleri için mahalle arasında, otoparksız, sıkışık bir bina hazırlandı. Ve son olarak, İcra Daireleri ve İcra Mahkemeleri de 2 Eylül Caddesi’ndeki Telekom binasına taşındı.

Böylece Eskişehir’de adalet dağıtan binaların sayısı dörde çıkmış oldu. Bu parçalanmış yapı ise beraberinde sayısız sorunu getiriyor. Avukatlar için duruşmalara yetişememe riski büyürken, vatandaş için adalete erişim daha da çetrefilli hale geliyor.

En önemlisi de: Adalet binası olarak tasarlanmamış mekânlarda nasıl olacak da adalet dağıtılacak?

AK Parti iktidarı tarafından yıllar önce “yatırım” olarak övülen Adalet Sarayı’nın bugün geldiği nokta, aslında öngörüsüzlüğün açık bir göstergesi.

O dönem için geleceği hesap edilmeden yapılan bir bina, bugün Eskişehir’in adalet mekanizmasını dört parçaya bölmüş durumda.

Soruyoruz: Daha kaç parçaya bölünecek?

Cevabı hep birlikte göreceğiz…