Bilgehan Tombul...
Şöyle bir durup düşününce, 2025 için aklımda kalan tek kelime var kelime var: yorgunluk.
Hani büyük bir olay olur da “işte bu yıl buydu” dersin ya… Bu sene öyle diyebileceğim çok bir an da yok ama küçük küçük, üst üste gelen çok şey var. İnsan da ondan yoruluyor zaten. Her şey yine ekonomiyle başladı. Zam kelimesi artık haber değil, günlük konuşma dili oldu. “Geçen hafta bu kadar değildi” cümlesiyle alışveriş yapar olduk. Esnaf desen, kimse büyümeyi falan konuşmuyor. “Dükkân açık kalsın yeter” noktasındayız. Siyaset… Onu zaten konuşmaktan bile insanın başı ağrıyor. Ses çok, sonuç az. Herkes haklı, kimse sakin değil. Bir süre sonra televizyonu kapatıp sessizliğe kaçıyorsun. Adalet meselesi bu yıl daha çok içimize dokundu. Gözaltılar, soruşturmalar, açıklamalar… Herkes bir şey söylüyor ama kimse tam olarak rahat değil. “Masumiyet karinesi” lafını bu kadar sık duyacağımızı kim tahmin ederdi? Bir de hiç geçmeyen başlıklar var. Kadın cinayetleri, çocuklara yapılanlar… Her seferinde içimiz sıkışıyor, Her seferinde “bu son olsun” diyoruz ama sonra başka bir haber geliyor. Gençler için bu yıl… Nasıl desem… Gitmek isteyip gidememek gibi. Kalmak isteyip tutunamamak gibi. Valizler hep hazır ama kimse çıkamıyor kapıdan. Yaz geldiğinde yine yangınlar çıktı. Dumanı, külü, ekran başındaki çaresizliğiyle. “Keşke önlem alınsaydı” cümlesini yine iş işten sonra kurduk. 2025 bağırarak geçmedi belki. Ama içten içe herkesi yordu. Sanki herkes biraz daha sessiz, biraz daha temkinli artık. Yıl bitiyor. Herkes “yeni yıl yeni umut” demeye hazırlanıyor. Umut var mı? Var. Ama bu kez daha sakin, daha az iddialı. Sadece şunu diliyoruz galiba: Biraz nefes alabilelim. Biraz normalleşelim. Bir yıl da “eh fena değildi” diyebilelim. 2025 gidiyor. Arkasından el sallamıyoruz. Sadece kapıyı kapatıyoruz ve umut ediyoruz ki 2026 çok daha güzel şeyler getirsin bize…