Çok değil 10-15 yıl öncesine kadar ‘yerel’ kelimesi kulağa pek hoş gelmezdi. Çoğu zaman olumsuzluk içerirdi… Bunu en çok mesleğimizde yaşardık. Gazetenin başına yerel kelimesi geldiği zaman yani ‘yerel gazete’ olduğu zaman algı bir tık düşerdi. Cem Yılmaz’ın ‘genel’ kelimesi için anlattığı şeyler ‘yerel’ kelimesi için de geçerliydi. Müdür, genel müdür… Kültür, genel kültür… Ama dediğim gibi eskiden böyleydi… Sadece ülkemizde değil tüm dünyada ‘yerel’ olan her şey giderek önem kazandı. Hatta yerelin yereli daha kıymetli hale geldi. Bir köy, bir gelenek, bir yiyecek… Ulaşımın konforlu hale gelmesi, refahın artmasıyla insanların daha çok gezmesi düne kadar yüzüne bakılmayan ‘yereli’ kıymetli hale getirdi. Elbette yerelin kıymetlenmesi büyük oranda turizm demek… Eskişehir’imiz bu konuda tersine doğru ilerliyor! Yerel etkinlikler birer birer bitiyor… Günyüzü’nde Kavun Festivali vardı. Zamanla büyür, bölgeden hatta ülkenin çeşitli yerlerinden ziyaretçi çeker dediğimiz Festival, sona erdi. Lületaşı Festivali aynı şekilde… Mesleğe başladığım yıllarda Doğançayır’da Nazım Hikmet’i anma töreni düzenlenirdi. Temsili mezarı vardı, samimi bir tören yapılırdı. Neyse ki bazı değerlerimiz bazı fedakârlıklarla devam ediyor. Dereyalak’taki Mercimek Festivali gibi… Sivrihisar Belediyesi’nin hazırladığı Kilim Müzesi de güzel bir örnek… Ama Alpu’da Gümüş, Pancar ve Lületaşı Festivali yok artık… Alpu’nun kazı meşhur ama haberimiz yok! Mihalıççık Kiraz Festivali’ni hala uluslararası yapamadıysak kabahatimiz büyük. Osmanlı’nın ilk fethettiği kaleye ziyaretçi gelmiyorsa kabahat kalenin değil! Battalgazi Külliyesi, Yunus Emre Türbesi, Sivrihisar Ulu Cami… Daha neler neler… Her ilçemizden hatta köylerimizden onlarca örnek verebilirim. Yerel olanın önem kazandığı, iletişimin bu kadar kolaylaştığı bu dönemde yerel değerlerimiz yeniden ele alınmalı… Mutlu bir yaz diliyorum…