Güzellik ve gençlik; ilkçağlardan beri insanoğlunun özellikle kadınların tutkusudur. Derler ki güzelliğiyle meşhur Kleopatra, kozmetiğe dair kitap yazmıştır. Eşsiz güzelliğinin sırlarını anlattığı kitabıyla ilk kozmetologdur Kleopatra. İnsanlığın asıl derdi gerçekten güzellik yahut gençlik midir, yoksa ölümsüzlük isteği midir? Nitekim içeni ölümsüz yapan “âb-ı hayat” için kimler kimler “Karanlıklar Ülkesi”ne kadar gitmedi ki! Asıl mesele ne olursa olsun bu uğurda -adına ister “terkip”, ister “iksir”, ister “formül” deyin- aslında derde deva olmayan fani çözümler üretildi zamanın seyri içinde. Biz şimdilik tarihî bir gazetenin sayfalarında yüzyıl kadar geriye gidelim.
“Dilde, fikirde, işte birlik” sözünün slogan olarak kullanıldığı Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği sürecinde adından sıklıkla söz edilen, hakkında sempozyum düzenlenen ve hatta onun Kırım’da çıkardığı Tercüman gazetesinin tıpkıbasımı ve çevrimyazısı yayımlanan Gaspıralı İsmail Bey’in söz konusu gazetesinin sayfalarında da güzellik, gençlik tutkusunu yansıtan ilanlara rastladık.
Mesela 1907 yılında “Güzelliğin Kaynağı”nı vadeden bir krem çıkıyor: “KAZİMİ METAMORFOZA KREMİ”. Gazetedeki ilanın ilk satırında ise “Radikal Çalışma” yazıyor. “Çilleri, lekeleri, sivilceleri, kırışıkları tamamen yok etme” vaadi gerçekten de radikal bence. Hatta kremin başarısı sahtelerini de ortaya çıkarmış. Ürünün mucidi ve sahibi de gazeteye verdiği bu resimli ilanda kremin gerçeğini sahtesinden ayırt edici önlemleri anlatıyor tüketiciye: Kavanozun iç kısmında “Kazimi” imzası ve “GÜZELLİK KAYNAĞI” onayı varmış.
Aynı kremin reklamına iki yıl sonra, 1909’da rastlıyoruz. Hem de daha sık rastlıyoruz. Üstelik bu defa ilan metni daha uzundur ve öncekine göre büyük bir özgüven görüyoruz cümlelerde: “BAYANLAR VE GENÇ KIZLAR! GÜZELLİK, GENÇLİK, SAĞLIĞINIZ ile her zaman parlamak istiyorsanız mutlaka KAZİMİ Metamorfoz kremini kullanın. Kazimi kremi ÇİLLERİ, SİVİLCELERİ, LEKELERİ, KIRIŞIKLIKLARI KÖKÜNDEN yok eder ve yüz cildini taze ve genç yapar. Artık yaklaşık İKİ MİLYON kavanoz satılmıştır. BİNLERCE mektupta kadınlar Bay KAZİMİ’ye cazibeyi KORUYAN, bazılarına ise onu GERİ VEREN bu müthiş icadından dolayı kendi şükranlarını iletiyorlar.”
Bazı kelimeler ilanda büyük harflerle vurgulanmıştır. Kremin kırışıklıkları, lekeleri “kökünden yok etmek” vaadi gayet iddialı. O zamanın nüfusuna bakarak iki milyon kavanoz satması ve kremin mucidine binlerce kadının şükranlarını sunması; dönemi için büyük hadise… Hatta günümüz için bile… Mesela günümüzde kırışıklıkları “kökünden” yok eden krem var mıdır, bilemiyorum. İlanda aynı zamanda kremin koruyucu özelliği de vurgulanmış. Gençliği koruyor, yaşlılık etkilerini kökünden gideriyor. Etkileyici gerçekten de.
İlanları okuyunca Bay Kazimi’yi merak ettim. Onun hakkında küçük bir araştırma yaptığımda bugün Belarus’un sınırları içinde yer alan Horki kasabasında doğduğunu öğrendim. Hatta Horki’yi dünyaca ünlü yapan bir parfümcü olarak biliniyormuş. “Kazimi-Metamorfoz” kremi, 1900’de Paris’teki Dünya Sergisi sırasında altın madalya ile ödüllendirilmiş. Aradan yıllar geçtikçe Bay Kazimi’nin bu büyük icadını sahtelerinden korumak için ayırt edici daha etkin çözümler eklediğini 1909 yılındaki ilanlarda görüyoruz: “İngiliz Patenti, Ticaret ve Manifaturalar Dairesi Onayı ve 1896 Rusya Sergisi Arması”.
Kökünden değil, güzellik için geçici, maskeleyici çözümler de gözümüze takılıyor: O-DE-LIS marka pudra gibi. “Yüzü ağartır ve yumuşak yapar, yaşlılığı saklar”mış. Mucidi ise saray görevlisi “F. Myulgens”…
“Sahte ürünlerden korunun!” ikazıyla başlayan bir ürün daha karşımıza çıkıyor ilanlarda: Eczacı G.F. Yurgens’in ürettiği “Borik-Timol Sabun”… Terlemeye, kararmaya, çillere, aknelere, sivilcelere ve sarı lekelere karşı etkili olduğu “üst kaliteli” ifadesiyle vurgulanmış. Ana deposu Moskova’da bulunan bu sabun ayrıca Londra’da 1903’te altın madalya almış. İkidir “madalya” kelimesiyle karşılaşınca anlıyoruz ki o dönemlerde kozmetolojiyle alakalı yarışmalar düzenleniyormuş Avrupa’da. Sabunun saç için üretilenine de rastlıyoruz: “Öt Pirhoti” markasını görüyoruz. “Saçını pak saklamak için sabun” ifadesinden anlaşıldığı üzere ürünün tek vaadi temizlik. Bence bundan daha güzel bir vaat olamaz. Güzelliğin temeli temizliktir zira.
Sayfaları çevirdikçe yine aynı uyarı dikkatimizi çekiyor: “Sahte ürünlerden korunun”. Meğer ne çok sahtekâr varmış o dönemde de… Bugün şişeleri antika olarak satışa sunulan ünlü parfümeri markası “Brokar&Co” ortaklığı ile 1909’da “O-De-Brokar” kolonyaları üretiliyormuş.
Bu kadar ilan arasında ağız sağlığı ve bakımı için sadece bir ilan var: 1895’ten günümüze uzanan bir Alman markası Odol… Reklam için tek cümle yeterli görülmüş ilanda: “Dişler için en iyisi”. Gazeteye basılan görseli incelediğimizde ürünün “gargara” olduğunu anlıyoruz.
Uluslararası yayın ağına sahip bir gazetede, kozmetoloji ilanları arasında ağız sağlığı ve bakımı için sadece tek reklamın bulunmasına şaşırmamın asıl nedeni; Eskişehir’de 1911-1912 yıllarında çıkan “Hakikat-Anadolu Sesleri” gazetesinde ağız-diş sağlığı ve estetiğine yönelik ürün ilanlarının sıklığı… Herkese ve her keseye uygun ürünler var üstelik. Hem de yerli. Kırışık-leke kremi ise Hakikat gazetesi ilanları arasında yoktur mesela. Reklamın bir ürünü halka beğendirmek için yapıldığı düşünülecek olursa Eskişehir hanımlarına kırışıklık kremlerinin tanıtılmamasının birçok nedeni olabilir. Ancak bence Eskişehir’in hanımları; “suyu kudretten” hamamlarda aradıklarını bulmuşlardır. Nitekim burası ilk çağlardan beri bu nedenle hem yerleşim yeri hem de dinlenme ve tatil merkezidir. Yalnız suyu kudretten hamamların etkisi, düzenli gidilince görülür. Şair Nabî’nin “ateşsiz olarak Cenab-ı Hak tarafından ısıtılan” şeklinde ifade ettiği Eskişehir hamamlarının insanı ruhen ve bedenen rahatlatan şifalı suları aynı zamanda cilt için de güzellik kaynağıdır.
“Güzelliğin kaynağı” ibaresini iyi bulmuş bence Bay Kazimi. Fakat buradaki güzellikten kasıt nedir, daha doğrusu ne olmalıdır? Mesela masallarda güzellik iyilikle, çirkinlik kötülükle özdeşleştirilmiştir; özellikle Batı’nın masallarında. Pamuk Prenses masalında “Ayna, ayna! Söyle bana! Var mı benden daha güzeli dünyada?” diyen kötü kalpli kraliçenin kibrine, bencilliğine, acımasızlığına değil dış güzelliğine odaklanan bir sihirli ayna söz konusudur. Bu dış güzellik yarışının birincisi; elbette ondan daha güzel olan Pamuk Prenses’tir. Peki, güzel olmak gerçekte iyi, doğru olmaya etki eder mi? Güzel olunca mı iyidir insan; yoksa iyi, doğru olduğu için mi gönül aynamıza güzel yansır çehresi? Bu bahiste en güzel sözü bizim masallarımızın kahramanlarından Keloğlan söyler: “Gönül kimi severse güzel odur”. Zira Doğu medeniyetinde “sûret” değil “sîret”e bakmak esastır. Birbirini seven gönüller de aynadır birbirine. Ayrıca halk arasında “Allah çirkin şansı versin!” şeklinde yaygın bir duamız varken güzelleşmek için bu kadar çaba niye?