Hem avukat hem de gazeteci kimliğiyle hakkını savunamayanların, gariplerin, ezilmişlerin, kimsesizlerin sesi idi.  Halkın hakkını hem mahkeme salonlarında hem de gazete sayfalarına yazdığı yazılarla aramıştı. Günümüzde adı unutulmuş olsa da Eskişehir'in kaderinde mühim rol oynayan bir simadır Takiyüddin Bey.

Eskişehir basın tarihi dendi mi 1911-1912 yıllarında Eskişehir'de çıkan "Hakikat Anadolu Sesleri" gazetesinin künye bilgilerinde adı geçen fakat hayatı hakkında daha evvel bir çalışmanın yapılmadığı Takiyüddin Bey'i araştırdık. Esasında Eskisehir.Net dergisinde yayınlanmış iki yazımızda adı geçmişti. Şehir tarihinde hayırseverliğin işlendiği "İçinden Merhametin Nehri Geçer Eskişehir'in" başlıklı yazıda şehrin hayırseverleri arasında onun adına da yer vermiştik. Nitekim fukaradan ve kamu yararına davalardan ücret almıyor, hatta çok yoksul olanların pul parasını dahi kendi karşılıyordu. Yine 1911 yılında Eskişehir'de öğrencisine şiddet uygulayan bir öğretmenin meslekten men cezası aldığı ve hatta bir daha eğitimde istihdam edilmemesinin de karara bağlandığını gün ışığına çıkaran araştırmamızda Takiyüddin Bey'in bu kararı desteklediğini ve eğitimde şiddetin -sıfır toleransla- karşısında olduğunu belirtmiştik. 15-17 Haziran 2022’de 8. Uluslararası Hukuk Sempozyumu'na Salih Zeki Anadolu Lisesinden öğrencilerim Şeyma Nur İlhan ve Şevval Arslan ile sunduğumuz "Hukuk Mücadelesinde Örnek Bir Dava Vekili: Takiyüddin Bey" başlıklı bildiri ise onun biyografisine ve fikirlerine dair önemli bulgular içeriyor. Bunun için literatür taramasının yanı sıra "Hakikat Anadolu Sesleri" gazetesinde Takiyüddin Bey'in yazıları, ona ve davalarına ilişkin tespit ettiğimiz haber ve yazılar olmak üzere toplamda 121 metni içerik analizine tabi tuttuk. Araştırmamız kapsamlı olduğundan sadece birkaç bulguya kısaca değinmekle yetineceğim. Mesela ona açılan davaların yaklaşık %70'inin çocuk istismarını ifşa eden haber ve yazılarla ilintili olduğunu tespit ettik. Esasında gazete, kadın ve çocuk mağduriyetlerine sıklıkla eğilmekle birlikte bu davalar; yalnızca Ankara İstinaf Müddeiumumisi gibi makam sahibi birinin ve Eskişehir’in ileri gelenlerinden bir kimsenin çocuk istismarına yönelik yayınlanmış haber ve yazılar kapsamında açılmış davalardır. Takiyüddin Bey; çocuk istismarı gibi çirkin bir fiili işleyenleri, onların suçunu ört bas etmeye çalışanları, yalancı şahitleri sosyal konumu, makamı ne olursa olsun adlarını bir bir ifşa etmiştir. Neden böyle yaptığını ise hem bir avukat hem de gazeteci olarak açıklamıştır: O, avukatlık mesleğinin esasının garibanın, güçsüzün haklarını muhafaza etmek; kendini hukukun üstünde gören, hukuk ve sınır tanımayanların zorbalıklarını, baskılarını ezmek; kendini savunamayanların imdadına yetişmek olduğunu söylemektedir. Takiyüddin Bey'e göre kanun, bir milletin hayatı ve ruhudur. Kendini kanunun üstünde görenlerin sonunun utanç ve pişmanlık olduğunu vurgulamaktadır. Bir gazeteci olarak ise mahkemede verdiği bir savunmasında “elminnetü lillah” ifadesini kullanarak Allah'tan başka kimseye minnet etmediklerini vurguladıktan sonra “Hak ve hakikati müdafaa emrinde pîş-i azmimize çıkacak hiçbir kuvvetten korkumuz yoktur, mahkum kalırız, hatta ölürüz, lakin hak ve hakikatten asla vazgeçmeyiz.” sözleriyle hak ve hakikati savunmada önlerine çıkan hiçbir güçten korkmadıkları ve bu uğurda en ağır bedelleri ödemeye hazır oldukları yönünde kesin kararlılığını dile getirmiştir.  Basını bir milletin gözü, kulağı, lisanı olarak niteleyen Takiyüddin Bey; hürriyetin hakiki manasının "lisanın serbestisî" yani ifade özgürlüğü olduğunu, özgürlüğün olmadığı bir yerde gerçek manada basından söz edilemeyeceğini vurgulamaktadır.  Bu kadar hür fikirli olan Takiyüddin Bey, sadece bir şeyin kölesi olduğunu ısrarla tekrarlar: Maarifin, yani eğitimin. O, eğitimi bir milletin hürriyeti olarak değerlendirmektedir. Değerlendirmekle kalmamış, yetki sahibi olur olmaz kolları sıvamış, Eskişehir'in eğitim şehri olmasında şehrin ilk ve efsane Millî Eğitim Müdürü Ethem Nejat Bey'e büyük destek vermiş. Tarihî Turan Numune Mektebi hakkında yaptığım araştırmalarda Ethem Nejat Bey'e de rastlamış ve ona bir eğitimci olarak hayran kalmıştım. Eskişehir'e hizmetleriyle sadece kendi dönemlerine değil geleceğe de vizyon sunan bu iki güzel adamın yollarının kesiştiğini ve uyum içinde çalıştıklarını öğrenmek harika bir duyguydu benim için. Zira yıllar evvel araştırmalarımla yakından ilgilenen kızım Ethem Nejat'ın ve gazeteci Mestan İsmail Bey'in katledildiğini araştırma sürecinde öğrendiğimizde -çocuk yüreğiyle- "Anne senin araştırdığın adamlar neden hep öldürülmüş?" diye sormuştu. Takiyüddin Bey'in ölüm şekli hakkında henüz bir bilgiye ulaşamasak da onun 1917’de Eskişehir sancağı Meclis-i Umumi encümen-i liva azalarından "reis-i sâni" olarak Osmanlı'nın kurulduğu topraklar ve "ilk payitahtı" şeklinde nitelendirdiği Eskişehir'e dair hayallerini bu Meclis'e sunduğunu, Eskişehir'in imar ve eğitiminin şekillenmesinde rol aldığını biliyoruz. Porsuk nehriyle Eskişehir ovasının sulamasının sağlanması, Porsuk nehrinden elektrik üretilmesi gibi geleceğe yönelik projeleri vardır. Konuyla ilgili Prof. Dr. Kemal Yakut hocamızın Prof. Dr. Şaduman Halıcı ile birlikte hazırladıkları ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2009'da yayınlanan "Eskişehir Sancağı Genel Meclis Kararları"nda detaylı bilgiler mevcuttur. Bu çok değerli eser, araştırmamız kapsamında taradığımız kaynaklardan biridir.  

Takiyüddin Bey'in bir gazeteci olarak dikkat çeken diğer özelliği de sadece muhalif olduğu siyasi görüşü değil kendi görüşündeki kişileri, yöneticileri de ayırıp kayırmadan eleştirmesidir. Hem de sert bir dille... Onun kamu yararına bir yol takip ettiği anlaşılmaktadır. Orman yangınları, rüşvet, kamu güvenliği özellikle istismar edilmiş kadın ve çocuklar, yoksullar gibi dezavantajlı gruplar, istihdam edilmeyen Türk gençliği söz konusu olduğunda eleştirirken gözü kimseyi görmemiştir. Yani o, esasında "haksızlığa muhalif, hakikat yanlısı" bir gazetecidir. Kime yapılırsa yapılsın haksızlık haksızlıktır. Eskişehir'de “sardalye kutusu gibi olan hapishanede” zor şartlar altında yaşayan mahkumların hayatlarının her gün tehlikede olduğuna da dikkat çeken Takiyüddin Bey, ilgili makamların konuya dikkatini çekmeye çalışmış; yetkililerin aldırmadığını söyleyerek onları eleştirmiştir. 

Eskişehir'de hükûmet binasında kaybolan evrakların peşine de düşmüştür. Nitekim Sultan II. Abdülhamit Dönemi'nde çekilmiş bir fotoğrafına yer verdiğimiz Hükûmet Konağı'nın harap bir hâle gelmesi nedeniyle mülkiye, adliye, polis ve jandarma daireleri farklı mahallere dağılmış; evraklar ise orada bırakılmıştır. Lazım oldukça ara sıra gidip eski Hükûmet Konağı'nda bakılıyormuş. Ayrıca şiddetli kış nedeniyle konağın bazı kısımlarının, kapılarının kırılarak odun yapılması sonucu binaya giren çocukların evrakları alıp sattığı söylenmektedir. Takiyüddin Bey; olayı araştırdığını, kasıt olmadığını ancak sorumluların “kendilerini mesuliyetten kurtaramayacaklarını", halkın hukukunun gömülü olduğu evrakların kaybolmasında ihmali olanların hesap vermesi gerektiğini dile getirmiştir. Takiyüddin Bey gazeteye verdiği ilanda da yazıhanesinin "eski Hükûmet civarında" bulunduğunu belirtmiştir. (Bahsedilen konum günümüzde Odunpazarı'nda -muhtemelen- Atatürk Lisesi civarı olabilir.)

Onu ve hukuk mücadelesini araştırdığımızda; gazetenin sayfalarında davalara ait duruşmaların seyri detaylarıyla yer almış, âdeta halka açık bir mahkeme kurulmuştur. Bu mahkemenin hâkimi ise halkın vicdanıdır. Dönemin bir gazetesinde denildiği gibi Takiyüddin Bey "Anadolu’nun bu öksüz, mensî muhitin müdafi-i hak ve ruh-ı hakikati" dir. Bu durumda Anadolu'nun öksüz ve unutulmuş muhiti Eskişehir'dir; bu şehrin hakkının savunucusu, hakikatin ruhu olan kişi de Takiyüddin Bey'dir. "Hakikat" kelimesi tevriyeli kullanılarak esasında -bir dönem mesul müdürü olduğu- Hakikat gazetesi kastedilmektedir. Bir zamanlar şehrin hakkını savunmuş, gazeteci kimliğiyle "Anadolu’nun acı hakikatinin sesi"ni yükseltmiş, fukarasından ücret almadığı halkının avukatı olmuş Takiyüddin Bey; şehir hafızasının kayıp parçalarından biridir. Geçmişin kayıp her bir parçası, aslında geleceğin kaybıdır ve ayıbıdır bugünün.  Şehir hafızası tazelenmeli, -sürekli araştırılarak- güçlendirilmelidir. Takiyüddin Bey'in adının yaşatılması ise Eskişehir'in vefa ve evlatlık borcudur şüphesiz. 

Not: Fotoğraflar Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği Yayınlarından olan "II. Abdülhamid Döneminden Eskimeyen Fotoğraflarla Eskişehir" kitabından alınmıştır.