Eskişehir’in ortasından geçen, üniversite yıllarında kenarında piknik yaptığım, gondollarını fotoğrafladığım Porsuk Çayı… Biraz ilerisinde balıklarıyla meşhur Sakaryabaşı…
Bugün aynı yerlere baktığımda bambaşka bir manzarayla karşılaşıyorum. Baraj ve kaynak suları hızla çekiliyor; Sakaryabaşı’nda balık ölümleri haber oluyor. Şehrin can damarlarının bu kadar görünür şekilde zayıflaması sadece bir çevre başlığı değil, hepimizi doğrudan ilgilendiren bir uyarı.
Sahadaki gözlemlerim ve paylaşılan veriler barajlardaki su seviyesinin mevsim normallerinin altında seyrettiğini ortaya koyuyor…
Sakaryabaşı’nda su sıcaklığı artıyor, oksijen düşüyor ve balıklar ölüyor. Bu tablo, yıllardır dillendirilen kuraklık riskinin artık kapımızda olduğunu gösteriyor. Sorun sadece yağış azlığı değil; suyun nasıl kullanıldığı, nasıl yönetildiği de bir o kadar önemli.
Kuraklığın tarıma ve turizme etkisi şimdiden hissediliyor. Sakaryabaşı ve Porsuk çevresindeki sulak alanlar çiftçilerin tarlasını suladığı kaynaklar. Su azalınca maliyet artıyor, verim düşüyor. Bir yandan da Eskişehir’in simgelerinden Porsuk Çayı’nda gondol turları risk altında; Sakaryabaşı’ndaki balık restoranları ziyaretçi kaybı yaşıyor. Bu, ekonomiden sosyal hayata kadar geniş bir yelpazeyi etkileyen bir kriz.
Uzmanlar alternatif su kaynaklarının devreye alınmasını, tarımsal sulamada modern sistemlere geçişi, kentte bilinçlendirme kampanyaları yapılmasını öneriyor. Kısacası su yönetimi politikasının topyekûn gözden geçirilmesi şart. Çünkü yağmur duasıyla ya da “bu sene kış sert geçti” tesellisiyle atlatılabilecek bir dönem değil bu.
Porsuk ve Sakaryabaşı sadece su değil, Eskişehir’in ruhu. Onlar kurursa kent de nefes alamaz. Evde musluğu kapatmaktan belediyelerin altyapı projelerine kadar her ölçekte sorumluluk var. Şimdi harekete geçmezsek birkaç yıl sonra “eskiden burada balık olurdu” diye anlatmak zorunda kalacağız.