“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Bu söz, sadece geçmişi hatırlamak için söylenmedi. Atatürk, bu sözünde bize tarihe bakın demiyordu sadece; tarihten güç alın, diyordu. Çünkü bu topraklar; binlerce yılın acısını, mücadelesini, direncini, yeniden ayağa kalkışını taşıyan bir bellek ve o bellekle bağ kurabilen her nesil, geleceği kuracak kudreti kendinde buluyor.
Bugün 10 Kasım.
Takvimden bir yaprak değil, bir duruşun sınandığı gün.
Saat 9’u 5 geçe hayat duruyor.
Sadece bizim değil; bizden sonra gelecek olanların da borcu bu suskunluk. Çünkü Atatürk, sadece bir kişi değil.
Bir karar anı.
Bir yön.
Bir vicdan.
Bugün geriye dönüp baktığımızda, koşulların ağırlığını, imkânsızlıkların karanlığını düşündükçe şunu fark ediyoruz:
O ve arkadaşları, yapabileceğini düşündükleri için değil, yapmak zorunda oldukları için yola çıktılar.
Şimdi aynı zorunluluk sessizce bizim omuzlarımızda duruyor.
Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil;
Ben varım diyenlerin ortak iradesidir.
Bu yüzden onu yaşatmak görev değil; varoluş meselesidir.

Ben bugün saat 9’u 5 geçe kent merkezinde, Doktorlar Caddesi’ndeydim. Koşuşturan adımların, vitrin telaşının, gündelik hayatın akışının tam ortasında. Saat 09.05 olduğunda, bir anda şehir kendini sessizliğe bıraktı. Bir esnaf kepengi açarken durdu. Bir anne çocuğunun omzuna dokundu. İşe giden vatandaşlar çantalarını dizlerinin yanına koyup başlarını eğdi ve tam karşımda elinde süpürgesiyle dükkanının önünü süpüren bir adam vardı. Hiç tereddüt etmeden süpürgeyi olduğu gibi dikti, ayaklarını yan yana getirdi, başını hafifçe öne eğdi. O manzara, kelimelerin yapamadığını yaptı:
10 Kasım’ın kalbi oradaydı.
Ne protokol, ne tören, ne anons…
Sadece sade bir insan, sade bir duruş…
Ama koca bir milletin hafızası diyebiliriz.
Bugün Atamızı anarken, geriye bakmak yetmez.
Onu anlamadan anmak, sözün gölgesinde kalmak demektir.
Çünkü Atatürk’ün en büyük mirası bir öğretmenin sabrında, bir gencin “Ben yapabilirim” demesinde, bir annenin çocuğuna adalet öğretmesindedir. Ve biz, o mirasın tam ortasındayız. İlelebet yaşatacağız demek kolaydır.
Asıl mesele: Hangi davranışımızla?
Hangi tercihimizle?
Hangi susuşumuzla ya da hangi itirazımızla?
Bugün, onu saygı ve minnetle anarken şunu kendimize bir kez daha söyleyelim:
Ecdadını tanıdıkça güçlenen bir milletin evlatlarıyız biz.
Kendi yolumuzu da bulacağız.
Kendi yükümüzü de taşıyacağız.
Ve o yolun sonuna Cumhuriyet’i daha güçlü bırakacağız.