Deniz Çağlar Fırat yazdı...
Son bir ayda Eskişehir’de peş peşe yaşanan dört ayrı olay eskişehir.net ekibi olarak dikkatimizi çekiyor. Ortada birbirinden farklı görünen ama derinlerde ortak bir soruyu sorduran olaylar var: Kızlarımıza neler oluyor?
İlk olarak 13 yaşındaki Yağnikapanlı kız çocuğu, direksiyon başında hayatını kaybetti. Henüz çocuktu, ehliyeti yoktu, arabayı nasıl kullandığı ya da neden kullandırıldığı hâlâ açıklanmadı. Kaza haberi kısa sürdü, detay verilmedi, kamuoyuna herhangi bir resmi bilgilendirme yapılmadı.
Ardından Esentepe’de yine 13 yaşında bir kız çocuğu kayboldu. Beş gün boyunca haber alınamadı, sonunda bulundu, ama yine sessizlik. Nerede, kimin yanında, nasıl bulundu? Hiçbir açıklama yok.
Şimdi ise Emek Mahallesi’nde 17 yaşında bir genç kızımız 9-10 gündür kayıp. Onun ardından 15 yaşında bir başka kız çocuğunun da kaybolduğu iddiası gündeme geldi.
Her iki olayda da ailelerin ve kolluk güçlerinin çabası sürüyor, ancak somut bir gelişme ya da resmi bilgilendirme kamuoyuna ulaşmıyor.
Elbette bu tür hassas olaylarda çocukların özel hayatlarını ifşa etmemek, hatta çoğu zaman kamuoyunu kısıtlı bilgilendirmek gerekir. Ancak kamuoyunun bilgilendirilmemesi, kimi zaman koruma amacı taşısa da, toplumda “acaba neler oluyor?” kuşkusuna da yol açıyor.
Çünkü kuşkuyu doğuran şey, bilgi değil; belirsizliktir.
ÇOCUK HAKLARI NEREDE BAŞLIYOR?
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme açık: Her çocuğun yaşam, güvenlik, korunma ve ifade hakkı vardır. Bu haklar sadece devletin değil, toplumun da sorumluluğundadır.
Ama 13 yaşında direksiyon başına oturmak, 17 yaşında günlerce ortadan kaybolmak, 15 yaşında nerede olduğu bilinmemek… Bunların hiçbiri “normal” değildir. Bu olayların her biri, eğitimden sosyal hizmetlere, aile danışmanlığından toplum bilincine kadar pek çok sistemin birbiriyle ne kadar zayıf bağlarla çalıştığını gösteriyor.
“KAYIP” KELİMESİNİN AĞIRLIĞI
Bir çocuğun kaybolması sadece bir haber değildir; bir toplumun vicdanına düşen bir çentiktir. Bu yüzden bu olaylar “adli vaka” olarak görülüp geçiştirilemez. Çünkü hepsi, çocukların sokakta, evde, okulda ne kadar güvende olduğunu sorgulatan birer toplumsal uyarı işaretidir.
ESKİŞEHİR’DE SESSİZ BİR ALARM
Son haftalarda yaşanan bu olaylar bana göre ailelerin, öğretmenlerin, yerel yönetimlerin ve emniyetin, “bu çocuklar neden kayboluyor?” sorusuna birlikte yanıt araması gerektiğini gösteriyor gibi geliyor.
Kız çocuklarını sadece “bulmak” değil, korumak, duymak ve anlamak zorundayız. Onların sesine kulak vermek, güvenli alanlar yaratmak, yalnız kalmadıklarını hissettirmek hepimizin ortak görevidir.