Eskişehir, benim için sadece tarihi ve kültürel değerleriyle değil, insanıyla da çok farklı bir şehir. Sokağında yürürken, tramvayda yan koltuğa otururken ya da çarşıda alışveriş yaparken aynı sıcak bakışlar, aynı içten selamlar karşılıyor insanı. Bu şehir, nezaketi ve samimiyetiyle kendine özgü bir ruh taşıyor adeta.
Bu şehre gelmeden önce pek çok kişiden ve medyadan Eskişehir insanının güzelliğini duyardım. O zaman tam olarak anlayamıyordum ne demek olduğunu ama buraya gelince hem o sözün hem de bu insanların kıymetini çok daha iyi anladım. Elbette istisnalar var aralarında ama öyle azınlıktalar ki diğerlerinin nezaketi onları görünmez kılıyor bence.
Eskişehir’deki insanlarla yaptığım sokak röportajları da bu tabloyu tamamlayan bir örnek oluyor her zaman. Mikrofon uzattığımda gösterdikleri samimiyet, konuşmaların sonunda iletilen iyi dilekler, mesleğime olan bağlılığımı güçlendiriyor her geçen gün. Yaşı benden büyük insanların yanına giderken konuşmak için dede torun sıcaklığını alıyorum bile diyebilirim. Hem onların enerjileri bana geçiyor hem de benim enerjim onlara… Bu karşılıklı alışveriş, sadece röportajlarda değil, bu şehirde her an hissediliyor.
Esnaf da bu şehrin can damarı desem yeridir. Beni her gördüklerinde “Bugünkü konun ne, ne soruyorsun Bilge?” diye sorarlar. Bu samimiyet, Eskişehir’i sadece öğrencilerin değil, yolu düşen herkesin kendini evinde hissettiği bir şehir hâline getiriyor.
Benim için Eskişehir’in en değerli yüzü işte bu: güler yüzlü, samimi ve nezaketli insanları. Sokak röportajları bu gerçeğin küçük bir yansıması. Onlar olduğu sürece Eskişehir, her zaman bir adım önde ve bir adım daha sıcak kalacak.