İnsan hayatında bazı dönemler vardır; ne kadar büyürseniz büyüyün, hafızanızdan hiç silinmez. İlkokul yılları da bunların başında gelir. Çünkü ilk kalemi tutmayı, ilk satırı okumayı, özgüveni ilk kez hissetmeyi bize o yıllarda öğretenler, çocukluk hafızamızın en parlak yerine yerleşir. İlkokul öğretmenleri bu yüzden unutulmazdır.
Ama benim hayatımda ortaokul ve lise yıllarımın yeri çok daha başka… O dönemlerde tanıdığım öğretmenlerim, sadece ders anlatan değil, bir yol çizen, bir gencin neye dönüşebileceğini fark ettiren insanlar oldular. Ve en güzeli… Biz hala görüşüyor, konuşuyor, birbirimizin hayatına tanıklık etmeyi sürdürüyoruz. Onların beni ve işimi takip etmesi, zaman zaman bir tebrik mesajıyla “Gurur duyuyoruz” demesi… İnsan hayatında kelimenin tam anlamıyla yer eden bir bağ bu.
Geçmişe dönüp baktığımda, birlikte yaşadığımız anıların, sınıfın kapısından çıkınca bile unutulmayan o küçük olayların, bugün bile sohbet konusu olmaya devam etmesi beni hala gülümsetiyor. Bu anlara tanıklık etmek, yıllar geçmesine rağmen aynı sıcaklığı hissedebilmek çok değerli. Bir öğretmenle bağının zaman eskise de hiç kopmaması… Hayatın en güzel armağanlarından biri bence.
Geçtiğimiz günlerde Hababam Sınıfı oyuncusu Dilaver Gür ile bir röportaj yaptım. Sohbet sırasında doğal olarak konu öğretmenlere geldi. Kendisi, o dönemin öğretmen değerini, saygısını, kıymetini öyle içten anlattı ki… Hababam gibi bir kült yapımda rol almış bir isimden bunu duymak daha da anlamlı geldi. Geçmişin öğretmen figürünü, öğrencisiyle kurduğu o derin bağı yeniden hatırlattı bana.
Sonrasında sokak röportajı yaptık. İnsanlara şu soruyu sordum: “Hayatınıza dokunan ilk öğretmeninizi hatırlıyor musunuz? Ona ne söylemek isterdiniz?” Aldığım her cevap insanların da yüzünde bir tebessüm oluşturdu. Onların verdiği cevaplar beni de gülümsetti. Aldığım her cevap sanki hepimizin ortak duygusu gibi bir histi.