Bir zamanlar Eskişehir’i sadece fotoğraflardan tanıyordum. Ne tramvayına binmişliğim vardı ne de Porsuk kenarında yürümüşlüğüm. Ama içimde bir yerde hep onun sesini duydum. Lise yıllarım boyunca hayalini kurduğum bu şehir, sonunda öğrenci kimliğimle kapılarını açtı bana. O ilk zamanlar sokakta yürümek bile tarifsizdi; rüzgâr sanki “hoş geldin” derdi, tramvay sesi umut verirdi. Şimdi aynı sokaklar daha sessiz, yüzler daha yorgun, bakışlar daha uzak. Acaba biz mi değiştik, yoksa Eskişehir mi?
Ben buraya ilk olarak bir öğrenci olarak geldim. Ama hikâyem ondan çok önce başladı. Bu şehre gelmeden önce, onu tam beş yıl boyunca hayal ettim. Lise yıllarımda aklımda tek bir şehir vardı: Eskişehir. Daha önce hiç görmemiş, sokaklarında yürümemiştim. Sadece fotoğraflardan, bloglardan, satır aralarından tanıyordum onu. Ama içimdeki istek hep çok netti: Eskişehir’de yaşamak.
Ve sonunda o beş yıl bitti, ben buraya geldim. O ilk zamanlar yolda yürürken hissettiğim huzur, her köşe başında içime çektiğim güven duygusu… başka bir yerde yoktu. Belki de o zaman yaşamayı biliyorduk. Şimdi ise hayatın koşturmacasında, belki de bir şeylerden keyif almayı unuttuk. Belki şehir değil, biz değiştik.
Eskiden öğrencilik, sadece okumak değil; şehirle yaşamak demekti. Şimdi apartlar yükseldi, sohbetler azaldı. Esnafın hâl hatır sorması yerini QR kodlu ödeme sistemlerine bıraktı. Selamlar kısaldı, yüzler asıldı.
Sonra etrafıma baktım. Yıllar önce bu şehirde okumuş, şimdi başka şehirlere dağılmış arkadaşlarımla konuşuyorum. Hepsi aynı şeyi söylüyor: “Eskişehir’de öğrencilik başkaydı.” Ama o başka olan neydi, tam da tarif edemiyoruz. Belki de kaybettiğimiz şey, şehrin değil bizim içimizdeydi.
Şehir hâlâ aynı şehir belki ama içinde yaşayan Eskişehirliler artık eskisi gibi değil. Ya da biz, artık o eski öğrenciler değiliz…
Sizce biz mi büyüdük, yoksa Eskişehir mi küçüldü?