Çiğdem Arıman yazdı...
Teknoloji hızla ilerliyor ve bu alanda çalışan uzmanlar, 2026 yılında yapay zekanın çok daha büyük bir sıçrama yapacağını öngörüyor. Bu gelişmeler, mesleklerin dönüşümünü zorunlu kılıyor. Bilginin ana kaynağı artık yapay zeka olmaya başladığı için, geriye insanların kendi yeteneklerini geliştirmeleri kalıyor. Farkında olmasak da hızla bu sürecin içine doğru ilerliyoruz. Peki çocuklarımız ve gençlerimiz gelecekte nasıl para kazanıp kendi ayakları üzerinde duracak? Bu, hepimiz için belirsizlik taşıyan bir değişim. Güncel araştırmalara göre Türkiye’de beş milyon genç evde oturuyor; herhangi bir iş veya eğitimle ilgilenmeden ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamasını bekliyor. Zamanlarının çoğunu kahve içerek, sosyal medyada sosyalleşmeye çalışarak geçiriyorlar. Bir kısmı ise içerik üreterek gelir elde etmeye çalışıyor; ancak etkileşim uğruna kendi bedeninden, değerlerinden ödün vermesi, kalıcı bir kariyer inşa etmelerinin önündeki büyük engellerden biri haline geliyor. Bir diğer ciddi sorun ise suç örgütlerinin çocukları hedef alması. Son verilere göre 450 bin çocuk suç örgütleri tarafından kullanılmış durumda. Bu oldukça yüksek ve endişe verici bir rakam. Kandırılan çocuklar ağır suçlara sürükleniyor ve bu durum toplum yapısının bozulmasına neden oluyor. Üniversite öğrencilerimizin yaşadığı sorunlara baktığımızda ise tablo farklı değil. Birçok genç, okuduğu bölümle ilgili iş bulamadığı için kurye olarak ya da farklı sektörlerde çalışmak zorunda kalıyor. Şu anda Türkiye’de 208 üniversite bulunuyor ve bu üniversitelere bağlı yüzlerce bölüm var. Ancak bu bölümlerin birçoğu sektör tarafından artık talep edilmiyor bile. Gençler üniversite okuyarak aslında işsiz kalma sürelerini uzatıyor. Diğer yandan, pek çok genç her şeyi devletten bekleyerek memur olma hedefiyle çaba harcıyor; fakat devlet kurumları zaten kapasitesinin üzerinde dolu durumda. Benim ve benim dönemimdeki arkadaşlarımın, hatta bizden önceki dönemde kariyer hedefi olan kişilerin; hedeedikleri iş alanlarında çalıştıkları sürece tanınmaları, üretmeleri ve para kazanmaları bugüne kıyasla çok daha kolaydı. Günümüzde ise Afyonkarahisar’daki teyzemin yaptığı yemekler ya da hayvanlarını otlatan bir çoban amcamızın ürettiği içerikler bile ciddi bir rekabet unsuru haline gelebiliyor. Hatta makyaj videosu çeken genç bir kız, yıllarca eğitim almış bir doktordan çok daha fazla gelir elde edebiliyor. Aslında bu sürecin sağlıklı olduğunu söylemek zor. Büyük ölçüde gelip geçici bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum; ancak bunu gençlerimize anlatmak hiç de kolay değil. Sosyal medya platformları şu anda içeriklerini ağırlıklı olarak videolar üzerine kurgulamış durumda. Bu nedenle dakikalar içinde dünyanın her yerinden sayısız farklı içeriğe maruz kalabiliyoruz. Ancak tüm bu yoğunluğa rağmen izlediğimiz içerikler çoğu zaman lezzetsiz geliyor, insana gerçek bir keyif vermiyor. Gençlerimizin bu süreçlerin farkında olması gerekiyor; daha da önemlisi, onların bu durumun farkına varmalarını sağlamalıyız. Yani kısacası, bir şeyler yapmamız gerekiyor. İşte tam da bu noktada bir proje yürütüyorum. Süreç başladığında detaylarını paylaşacağım. Ben hem çocuklarımıza hem de gençlerimize şunu söylüyorum: “Elinden gelecek var!”