Çiğdem Arıman yazdı...
Marka olmak, cesur olmak demektir. Vizyonunu ortaya koymak, yaptıklarını ve varlığını insanlara göstermek demektir. Ama bu yol kolay değildir. Çünkü cesaret, çok az kişide ve kurumda vardır.
Bir kişi ya da kurumun marka olabilmesi için önce yaptığı işe inanması gerekir. Ürettiğine, sattığına, sunduğu değere güvenmelidir. Sonra da bu işi dürüstlük ve gayretle sürdürmelidir. Başarı; denemeye devam etmek, gelişmek ve her zaman hareket halinde olmaktan geçer.
Marka olmak isteyenler için kalite vazgeçilmezdir. “Boşver, idare eder” anlayışı onlar için geçerli değildir. Zamanla bu anlayışa sahip olan kişi ve kurumlar farklı bir duruş kazanır. İşte o zaman onlara gerçek anlamda marka diyebiliriz.
Peki, Türkiye’de neden çok fazla marka yok? Çünkü markalaşmak için cesur insanlara ve cesur kurumlara ihtiyaç var. Cesaret olmadan marka olmaz. Bir kişi ya da kurum, sadece günü kurtarmak ya da para kazanmak için iş yaparsa marka olamaz.
Çünkü bu şekilde ne geleceğe katkı sağlar, ne de adı kaliteyle anılır. Saygı uyandırmaz. Ne yazık ki bugün birçok firma bu şekilde ilerliyor.
Ben 19 yıldır büyük markalarla çalışıyorum. Niş işler ürettim. Hep kaliteli olmaya ve cesur olmaya özen gösterdim. Danışmanlık yaptığım firmalara da aynı anlayışı aktardım. İlk başlarda zorlandık, ama yıllar geçtikçe “İyi ki böyle yapmışız” dediler. Bu sayede yüzbinlerce meslektaşımdan ayrıldım. Kolay olmadı, hala da kolay değil.
Çünkü marka olmak sadece logo, kurumsal kimlik ya da sosyal medya çalışması değildir. Bunları herkes yapabilir. Asıl önemli olan; kaliteli olmak, bunu gösterebilmek, fayda üretmek, vizyonunu paylaşmak ve insanlara ilham verebilmektir. Bu bazen çocuklara, gençlere; bazen kadınlara, çiftçilere ya da doğaya dokunmakla gerçekleşir. Sosyal sorumluluk bilinciyle yapılan her iş markalaşmayı güçlendirir.
Marka olmak, “Bugün karnımı doyurdum, çocuklarıma ev bıraktım” demek değildir. Böyle olursa şirketler sadece işletme olarak kalır ve bir süre sonra yok olur. Çocuklarınıza yalnızca para ya da mal mülk bırakırsanız, onlar keyfine bakar; üretmek için çaba göstermez.
Bence onlara yaşayan bir firma bırakın; yani bir marka.
Bu konu çok geniş ve derin. Ben de zaman zaman yeniden değineceğim. Kendi markalaşma yolculuğumu da sizlerle paylaşacağım. Çünkü ben her zaman kaliteyi ve cesur olmayı seçtim. Üretme heyecanımı sizin de yaşamanızı diliyorum. Mutlu kalın!