Çiğdem Arıman yazdı...
Kadınlar bugün, unuttukları dişil enerjilerini yeniden kazanmaya çalışıyor. Belki bizler büyük imkânlarla büyümedik. Özel okullarda okumadık, bol bol tatillere gitmedik. Ama bunları hiçbir zaman dert etmedik. Çünkü eksikleri tamamlayan güçlü bir ailemiz vardı. Annelerimiz bizimle ilgilendi, babalarımızın getirdikleriyle sofralar kuruldu. Sıcak ve güvenli bir yuvada büyüdük. Elbette farklı kaderler yaşayanlar da oldu, ancak çoğumuz sevgiyi temel alan bir düzende yetiştik. Her şey sade ama güzeldi.
Evet, o dönem yokluk vardı. Ancak annelerimiz ve ninelerimiz, kendi yaşadıkları maddi imkânsızlıkları bize yaşatmamak için büyük bir gayret gösterdiler. Biz de bu çabaya karşılık motive olduk. Her biri aynı nasihatle büyüttü bizi: “Kızım, oku. Altın bileziğin olsun, kimseye muhtaç olma.”
Biz de güçlü olmayı öğrendik. Üniversite için başka şehirlere gittik, kendi ayaklarımız üzerinde durmayı başardık. Erkek egemen iş ortamlarında yılmadan mücadele ettik. Evlendik; hem ev ekonomisine katkı sağladık, hem çocuklarımızı büyüttük. Her adımda biraz daha güçlendik, içimizdeki potansiyeli her gün biraz daha ortaya çıkardık.
Sonra babaannemin bir sözü kulaklarımda yankılandı: “Ben seni on erkeğe değişmem.”
Sonuç mu? Aile yapımız bozuldu. Çocuklarımıza, eşlerimize ayıracak zamanımız kalmadı. Ayrı odalarda, sevgisiz ve ilgisiz bireylere dönüştük. Evet, bugün kadınlar güçlü. Ama dişil değil.
Oysa biz kendimizi bu kadar yormadan, doğamıza uygun üretimlerle de mutlu olabiliriz. Çünkü ne kadar başarılı olursak olalım, kadın gibi hissedemediğimiz bir hayatta özel yaşamlarımızda da tam anlamıyla var olamıyoruz. Ve bu da bizleri mutsuz ediyor.
Bugün görüyorum ki kadınlar, yeniden dişil enerjilerini hatırlamak için eğitimler almaya başlamış. Bu durum biraz trajikomik...
Bu süreci bizzat yaşamış biri olarak, başta kızım olmak üzere tüm genç kızlara birkaç tavsiyem var: Bir kadın gibi olun. Şık ama sade görünün. Abartıdan uzak, zarif ve özenli bir duruş sergileyin. Kendinize daima değer verin, bakımınızı ihmal etmeyin. Mesafelerinizi iyi belirleyin; sevdiklerinize yakın olun, sınırlarınızı ise dış dünyaya karşı dikkatle çizin. Unutmayın, bu bakış açısıyla ilerlediğinizde hayat çok daha sade, huzurlu ve anlamlı bir hâl alır.
Eşitlik anlayışından biraz uzaklaşıp, gücünüzü duygularınıza, naifliğinize ve nezaketinize uygun alanlarda kullanın.
Parayla ilgili işler sizi eril enerjiye yaklaştırabilir. Girişimci olacaksanız bile para yönetimi için bir aile bireyinden ya da bir uzmandan destek alın. Her şeyi ölçmek, yetiştirmeye çalışmak sizi güçlendirirken aynı zamanda dişil yönünüzü de törpüleyebilir. Tadınız kaçar, kendinize zamanınız kalmaz.
Ne yapabilirsiniz? Eğitimci olup bilgiyi sevgiyle aktarabilirsiniz. Harika yemekler pişirip sofralarınıza lezzet ve neşe katabilirsiniz. Kendi tasarladığınız zarif elbiselerle modaya yön verebilir, estetik anlayışınızı yansıtabilirsiniz. Güzellik sektöründe çevrenizi güzelleştirebilir, insanların kendini iyi hissetmesine katkı sağlayabilirsiniz. Sağlık alanında şifa dağıtabilir, dokunduğunuz hayatlara umut olabilirsiniz. Resim yapabilir, kitaplar yazabilir; duygularınızı sanatla ifade edebilirsiniz. Profesyonel bir sporcu olarak bedeninizle gücünüzü ortaya koyabilirsiniz. Ve tüm bunların yanı sıra, evinizde sevgiyle var olan bir eş, şefkatli bir anne olarak da en kıymetli rollerden birini üstlenebilirsiniz.
Elbette isterseniz kamyon şoförü de oto tamircisi de olabilirsiniz. Ancak burada önemli olan, seçiminizin sizin tabiatınıza uygun olup olmadığıdır. Sayabildiğim bu mesleklerin çoğu, yeteneğe ve doğallığa dayalı. Bilgi hâlâ önemli ama yapay zekâların pek çok işi üstlendiği günümüzde, kadının özüne dönmesi her zamankinden daha kıymetli hâle geldi.
Dişil enerjiye değinmişken, asıl vurgulamak istediğim şey şu: Günümüzde özümüzde var olan değerler aslında hiç olmadığı kadar değerli. Ve bu yüzden yazımı şöyle bitirmek istiyorum: “Sende olan, seninle çok kıymetli.” Sevgilerimle