Deniz Çağlar Fırat yazdı...
Eskişehir dün akşam saatlerinde sosyal medya üzerinde alevlenen çok hızlı bir tartışmaya sahne oldu. Başta AK Parti İl Başkanı Gürhan Albayrak ve Milletvekili Nebi Hatipoğlu olmak üzere çok sayıda AK Parti’li ve AK Parti’ye yakın isimler iki resmi belgeyle sosyal medya üzerinden kamuoyu karşısına çıktı.
Bu belgeler, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin 2021 yılında Eti Maden’in Beylikova’daki nadir toprak elementleri sahasına ilişkin açtığı davaya aitti.
Albayrak, “Eskişehir’de CHP’nin ikiyüzlü ve engelci zihniyeti bir kez daha sahnede. İşte sizlere CHP’li Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin engeli ve de kanıtı.” dedi.
Hatipoğlu, “Beylikova’nın yerin altındaki hazinelerini çıkaracağız, Eskişehir’i Türkiye’nin enerji ve maden üssü yapacağız! İster dava açın, ister iftira atın; milletin iradesinin önünde hiçbir güç duramayacak!” ifadelerini kullandı.
Söylemler sertti, hedef açıktı: CHP çevre bahanesiyle kalkınmaya engel olmakla suçlanıyordu.
Ama belgelerin içeriğine bakınca tablonun biraz daha farklı görünüyordu.
Büyükşehir Belediyesi ise aynı gün yaptığı açıklamada, söz konusu davanın 2021’de açılıp 2022’de sonuçlandığını, şu anda hiçbir yargı sürecinin bulunmadığını belirtti.
Belediye, “Biz madencilik faaliyetini durdurmak için değil, ÇED sürecindeki eksikliklerin giderilmesi için dava açtık” dedi. Yani mesele “maden çıkarılmasın” meselesi değil; “maden çıkarılırken su, toprak ve ekosistem zarar görmesin” meselesiydi.
Büyükşehir’in açıklaması şu cümleyle özetlenebilir:
“Bu değerli kaynakların ülke ekonomisine katkı sağlayacak biçimde, sorumlu ve sürdürülebilir biçimde değerlendirilmesini istiyoruz.”
2020 tarihli yazışmalarda da bu yaklaşım açıkça görülüyor. Belediye’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gönderdiği resmi görüşte şu ifadeler yer alıyor: “Kızılcaören Göleti Su Toplama Havzası, orman alanları, mera alanları ve tarım alanları tamamen bozulacağından Belediye Başkanlığımızca uygun bulunmamaktadır.”
Bu ifade, siyasetle değil, çevresel riskle ilgilidir. İçme suyu kaynakları, radyoaktif atıkların depolanması ve tarım alanlarının etkilenmesi gibi teknik gerekçelerle yapılmış bir uyarıdır.
O halde soru şu: 2020’de başlayan, 2022’de biten bir dava neden 2025’te yeniden gündeme getiriliyor?
Yanıt aslında siyasetin doğasında gizli. Türkiye’nin stratejik madenlere yöneldiği, “yeşil enerji” ve “yerli üretim” başlıklarının öne çıktığı bir dönemde, bu eski dava yeniden parlatılarak yeni bir tartışma yaratmak ve dikkatleri bambaşka bir yöne çekmek artık siyaset için çok daha işlevsel hale geldi.
Gerçekten de Beylikova’daki nadir toprak elementleri Türkiye için büyük bir fırsat. Ama aynı bölge, Eskişehir’in su havzalarını, meralarını ve tarım alanlarını da barındırıyor. Bu nedenle mesele “çevre mi kalkınma mı” değil; “çevreyle birlikte kalkınma nasıl mümkün olur?” sorusudur.
Sonuçta belgeler bize şunu söylüyor: Bu dava, üç yıl önce sonuçlanmış bir çevre denetimi mücadelesiydi; ne bir engelleme kararı, ne de bir ekonomik sabotaj girişimi. Ama siyasetin hafızası bazen seçici olur, arşivden alınan bir belge bugünün manşetine dönüşür.