Çocukların insan vücudunu tanımaları için organları ayrı ayrı konuşturan eğitici hikayeler ve fıkralar vardır.

Böylece göz, kulak, dil, kemik, mide, bağırsak ve beyin vb. gibi organlar adeta konuşurlar, birbirleriyle…

Kemik ise günlük konuşmalarda mecaz anlamda çok kullanılan anatomik yapılarımızdan biridir.

Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan sözlere veya kavramlara mecaz denmektedir.

Bazen varlığına bazen de yokluğuna dayanılarak yapılır bu mecazlar, kemiğe ilişkin…

Vücudumuzu oluşturan dokular arasında en serti olan kemik, gerçek anlamda destek ve hareket işlevini sağlayan, iskelet sisteminin temel yapıtaşıdır…

Varlığı üzerinden “kemik gibi” ya da “kemikleşmiş” türünden benzetmeler yapılarak her hangi bir nesnenin sertliği ya da sağlamlığı tarif edilmeye çalışılır.

Yokluğu üzerinden ise “omurgasız” ve “dilin kemiği” yok diyerek insanların tavırlarındaki tutarsızlık ve değişkenlik mecazi olarak ifade edilir…

Oysa, sertlikleri dışında kemikler ve eklemler hareket sisteminin pasif elemanlarıdırlar…

Çünkü kemiklerin hareketleri ancak “beyinden” gelen emirler doğrultusunda “kaslar” aracılığıyla gerçekleşir.

Öyleyse, vücudumuzda pasif bir konuma sahip olan kemiklerden, mecazen de olsa, bu kadar medet ummak haksızlık değil mi?

Her türlü hareket, tutum, karakter ve davranışın kaynağının “beyin/akıl” olduğu aşikarken kemiğe bu kadar mecazi anlam yüklemek ise topu taca atmaktan başka bir şey değildir…

Bu mecazi tanımlamalar, kişilerin davranış ve söylemlerindeki gerçek nedenler yerine sadece sonuçlarıyla ilgilenme kültüründen mi kaynaklanıyor? Acaba…

Belki de insan ilişkilerinde sorumluluğun omurgaya ve dilin kemiğine yüklenmesi, tahammüllü arttıran ve sürekliliği sağlayan muğlak bir teselli yarattığı içindir.

Her halde işin içine beyin ve akıl dahil edilecek olursa, “taammüden” yargısına kapılmaktan korkuyor, insanlar…

Beynin ve aklın olduğu yerde, mecazi anlamlar kuran anatomik yapılar üzerinden insan karakterlerinin anlamlandırılmasına ne gerek var? 

Kişi beynini doğru bilgi, görgü, ahlak ve akıl yürütmeye yöneltmemişse omurga ya da dil kemiği olsa ne fayda…

Yapıcı muğlaklığa hizmet eden bu tür mecazlara sığınmak, olsa olsa, düşük karakterli insanlara karşı tahammüllü arttırarak, geçinip gitmeye yarıyor…

Çatışmaların ve çelişkilerin tesellisi için bir sihirli  kavram olan yapıcı muğlak mecazlara sığınmak zorunda mıyız?

Eski bir yabancı devlet adamı bu kavramı; " bir amaca ulaşmak için dilin kasten muğlak olarak kullanılması” olarak ifade etmektedir…"

Öyleyse ya mutlak olmalı ya da muğlak…