Dünyada yapılan arkeolojik kazılar, köpeğin 30 bin yıl önce, yani atların ve geviş getiren hayvanlardan 10 bin yıl daha önce insanlar tarafından evcilleştirilen ilk hayvan olduğunu göstermektedir.

Daha da ilginç olanı, köpeklerin insanların dünyada yeni alanlara göç etmelerini ve yerleşmelerini kolaylaştırdıkları ifade edilmektedir.

Evcil kedilerinin ise muhtemelen yaklaşık 8 bin yıl önce Bereketli Hilal olarak bilinen coğrafik bölgedeki çiftçi toplulukların tahıl ambarlarına dadanan farelerle beslenmek için insanlara yaklaştığı ve sonrada evcilleştirildiği düşünülmektedir.

Bin ikiyüzlü yıllarda Papa IX. Gregory’nin “Kediler şeytandır ve öldürülmelidirler” diye verdiği fetva yüzünden öldürülen kediler nedeniyle çoğalan farelerle vebanın yayıldığı ve Avrupa’da milyonlarca can kaybına neden olduğu da yaygın bir iddiadır.

Bu nedenle, tüm biyolojik ve kültürel karmaşıklığına rağmen uygarlık tarihi boyunca köpeklerin ve kedilerin hikayesi, aynı zamanda, insanlığın hikayesidir. Öyle ki; insanlar ile köpekler arasındaki bu güçlü bağları daha iyi anlamak için, kadim zamanlarda, insanların köpekleri öldüklerinde nasıl davrandıkları daha iyi göstermektedir.

Zira, Avrasya ve Amerika’da yapılan arkeolojik kazılarda, 14 bin 200 yıl öncesine ait köpek mezarları ve insanlarla köpeklerin birlikte gömüldükleri mezarlar bulunmuştur. Şu ana kadar köpek ve kedilerin evcilleştirilmesi ile insanlar arasındaki ilişkilerin tarihine bir göz attık.

Şimdi gelelim uygar insanlığın geldiği son aşamaya…

Ülkemizde Mahatma Gandhi’nin “Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir” sözüne uygun olarak belediyeler “Hayvan Rehabilitasyon Merkezleri (Barınak)” kurmakla görevlendirildi.

Her ne kadar eksiklik ve yetersizliklerine rağmen bu merkezler; sokakta yetişmiş, kayıp olmuş ya da sahipleri tarafından dışlanmış, hasta, yaralı ve diğer sıkıntılara maruz kalan hayvanlara sığınacak geçici bir yer sağlamak için yerel yönetimler tarafından kanunen kurulan yerlerdir.

Çoğunlukla da kedi ve köpeklere ev sahipliği yapmaktadırlar… Ancak, geçtiğimiz ay içinde Konya Büyükşehir Belediyesi Hayvan Rehabilitasyon Merkezindeki görevlinin bir köpeği elindeki kürekle vurarak hunharca nasıl öldürdüğünü medya organlarından izledik…

Ekmeğini sokak hayvanları ve onlar için bir barınak olduğu için kazanan bu zoosadizm hastası (hayvanlara işkence etmekten zevk duyan), kim bilir o işe girmek için ne taklalar atmıştır?

Genel olarak suçlular üzerinde yapılan psikolojik araştırmalar; hayvanlara yönelik zulüm ile insanlara yönelik şiddet arasında düzenli bir bağlantının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlantı, hayvanlara yönelik zulmün kolluk kuvvetleri ve genel olarak da toplum tarafından ciddiye alınması, kritik derecede önemli kılmaktadır.

Bu hem hayvanların hem de risk altındaki insanların iyiliği içindir… Sonuç olarak; hayvanlardan çok, bu tür zoosadistler için özel bir barınak/rehabilitasyon merkezine acilen ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.