Öncelikle bu ayki yazıma 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayarak başlamak istiyorum… Dünyada farklı coğrafyalarda ya da farklı kültürlerde kadınlara toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumluluklar değişiklik gösterse de toplumun en önemli unsurudur, kadınlar… Üzerinde yaşam bulduğumuz ve her türlü ihtiyacımızı karşıladığımız topraklara “Doğa Ana” ya da “Tabiat Ana” diyerek sanırım bunu hepimiz onaylıyoruz. Çünkü biyolojik ve duyusal özellikleriyle mükemmel biçimde doğayı temsil etmektedirler, kadınlar... Bu özellikleriyle kadınlar, yaradılışlarından gelen yaşamdan kopmayan bir bağa sahiptirler. Ailelerinin koruyucuları ve eğitimcileri olmalarının yanı sıra toplumsal bağımız için ana dilimizi öğrenmemizde “kadınların” olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Eskiden sadece evde geleneksel isleri yapan kadınlar, sanayileşme sonrasında erkeklerle birlikte modern çalışma hayatına katılmaya başlamışlardır… Böylece değişen toplumsal yaşam içerisinde kadınlar, hayatın her alanında başarılı bir “kariyere” sahip olabileceklerini de göstermişlerdir. Kariyer, kimilerine göre bir işte ilerlemek kimilerine göre daha üst mevkilere gelmek olarak ifade edilse de, bir başka bakış açısıyla ev kadını, anne, baba, toplum önderi vb. gibi konularda da “kendini geliştirmek” olarak görülebilmektedir. Özellikle teknolojik alanda görülen gelişmeler ile iş kollarında çeşitli alanlarının ortaya çıkması, kadınların iş yaşamına katılmalarını ve üst düzey işleri yapma arzularını da giderek arttırmıştır… Ancak, çok sayıda faktör, yıllar boyunca kadınların kariyer özlemlerini ve kariyer gelişimlerini etkilemiş ve engellemiştir… Başta geleneksel olarak kadından beklenen roller, hala onların psikolojik olarak aileleri ve kariyerleri arasında kalmaları gibi bazı sorunların yaşanmalarına neden olabilmektedir. Bu sorunu aşarak kariyer iddialarını sürdürebilen ve neler yapabileceklerinin farkına varan kadınların, diğer yandan, bu özlemlerini engelleyen bir “cam tavan” sendromu yaşayabildikleri uzmanlar tarafından dile getirilmektedir. Genellikle kadınlarda görülen bu sendrom ise iş hayatında erkek yoğunluğu nedeniyle onların kariyerde yükselmeye dair bir çekinceye sahip olmaları durumunu ifade etmektedir. Dünyada ve ülkemizde üst düzey kadın yönetici oranının düşük olmasının en önemli nedenlerinden biri olarak bu sendrom görülmektedir. Fakat her şeye rağmen, “cam tavanın” sadece zihinlerde olduğunu ve bir insanın ufkunun cinsiyeti nedeniyle sınırlandırılmayacağını kanıtlayan pek çok başarılı üst düzey yönetici ya da iş insanı kadınlar vardır… Bu durum “cam tavanın” gerçekte kırıldığını gösterse de, kadınların geleneksel kariyer düzeylerinde kümelenme eğiliminin devam ettiği görülmektedir… Oysa her düzeyde çalışan kadın oranın artması, toplumların gelişimi ve refahı açısından büyük önem taşımaktadır… Çünkü, yapılan araştırmalar; tüm iş ekosistemlerinde kadın ve erkek insan kaynaklarının dengeli bir şekilde yer alması; erkeklerin analitik, mücadeleci, sonuç odaklı, karar veren özellikleri ile kadınların daha süreç odaklı, empatik, motivasyon odaklı ve yaratıcı olma özelliklerinin birlikte kullanılmasının, üretimde ve karda %20-30 arası bir artış sağladığını göstermektedir. Diğer yandan, geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımızın, kariyer özlemleri ve seçimleri üzerinde anne ve babanın eğitim düzeyleri ve kariyerleri önemli bir etkiye sahiptir. Özellikle kız çocuklarının kariyer seçiminde annenin mesleğinden güçlü bir şekilde etkilediğini de bu konuda yapılan çalışmalar ortaya koymaktadır... Bu yüzden, değişen dünya koşullarında kadının çalışma hayatı ve kariyer yapma faaliyetinin dışında kalması düşünülemez… Zira küçülen ve her şeyin hızlandığı bir dünyada artık kadınların ve erkeklerin hayatın yükünü ancak birlikte taşıyabilecekleri ve refahı birlikte sağlayabilecekleri inkar edilemez bir gerçektir…