Cihan Yıldırım yazdı...
2011 yılında Avrasya Halı’nın en üst katındaki Mosmos Kafe’deki toplantıyla başladı Hoca’nın Eskişehir yolculuğu… Ve bizim Nabi Hoca ile hikayemiz…
Erdoğan’ın A Takımı’ndaydı… Daha kente gelmeden ‘hocaların savaşı’ manşetleri attık. Yılmaz Hoca’yı yenmesi için gönderilmişti! Seçim alma konusunda uzmandı… İletişimciydi, Bir Numara’nın danışmanıydı. Daha ne olsundu…
‘Vaziyet alın, ortalık çatırdayacak’ diye bekleyen bizler daha ilk gün hayal kırıklığı yaşadık. Nabi Hoca’nın ilk açıklaması ‘Hocalar savaşmaz, hocalar konuşur ve anlaşırlar’ olmuştu.
2011’de başlayan hikaye 2023’e kadar devam etti. 12 yıl vekillik… Arada bakanlıklar… Arada neler neler… Köşe yazarımız Metin Tezişçi, Hoca’nın yaptıklarının bir bölümünü yazdı. Tezişçi, aktif siyaset yaparken Hoca ile yakın çalıştı. İyi tanıyor, dolayısıyla Hoca’nın ne anlama geldiğini ve yaptıklarını iyi biliyor. Zaten köşe yazısı da ‘isyan’ niteliğindeydi!
Nabi Hoca, Eskişehir’e çok hizmet etti. Bu kentin her caddesinde, her sokağında eserlerinin, daha da önemlisi nezaketinin izi vardır.
Osman Cemoğlu ile Eskişehirspor’u konuşuyoruz… Bana “Eskişehirspor’u konuşacaksak buna Demirspor’dan başlamalıyız” demişti. Nabi Hoca’yı konuşacaksak hizmet ve eserlerinden önce üslubunu konuşmalıyız.
Yapıp ettikleri de elbette önemli… Eskişehir’i Başkent yaptı, daha ötesi var mı? Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dediği gibi; Bir başkent daima başkenttir…
Şimdi kendimi zor tutuyorum. Eskişehir’e yaptıklarını yazmamak için ama tutmalıyım. Çünkü en büyük hizmeti üslubuydu…
Belki birileri çıkar ve ondan daha fazla hizmet edebilir… Biri gelir daha büyük şehir hastanesi yapabilir, öteki daha büyük stat, daha geniş kütüphane… Bir çılgın çıkar Dede Korkut ve Millet Bahçesi’nden daha büyük yeşil alanlar kazandırabilir.
10 bin liseli genci yurt dışına gönderen çıkar mı? Çıkabilir… Kırsala kalıcı eserler…. Tarihi eserlerde 100 yıllık restorasyon çalışması yapan olabilir mi? Olabilir…
Hepsi ve daha fazlası olabilir…
Ama bir daha Nabi Hoca gibi biri gelmeyecek… İddialı oldu biliyorum, biraz önyargılı da oldu ama gerçek bu. 12 yıl boyunca sesini hiç yükseltmedi. Onca gücüne rağmen gerginlik çıkarmadı.
Kırmadı, dökmedi, incitmedi…
Az laf, çok iş dedi…
En sert cümlesi “Eskişehirli kör değil, nankör hiç değil” oldu.
Kendisine ‘hoca’ denmesini isterdi. Çünkü vekillik, bakanlık hepsi gelip geçer hocalık baki kalır derdi. Bunu “Men sene gülüm demem, gülün ömri kem olur. Men sene gözüm demem, tana düşer kör olur. Men sene derviş demem, post giyer abdal olur. Men sene paşam demem, tahttan düşer azl olur. Men sene begim diyerem, daim begler beg olur” diyerek söylemişti.
Makamıyla yer edinmedi… Önerdiği kitaplar, anlattığı hikayeler, bilgisi, manevi derinliği ve hassasiyetiyle yer etti gönüllerde… O yüzden her zaman Eskişehir’in Hocası olarak kalacak.
Tesadüfe bakın bugün doğum günüymüş… Mutlu ve sağlıklı yıllar hocam…