Bir dönem vardı; bir işe gönül veren, yıllarını o işe adayan insanlar vardı.
Ustalık diye bir kavram vardı. “Eli yatkın”, “işinin ehli”, “sözüne güvenilir” denirdi.
Şimdi? Artık herkes her şeyin uzmanı.

Sosyal medyada birkaç video izleyen, iki tweet atan kendini her konuda yetkin sanıyor. Kahvede siyaset konuşan da var, markette ekonomi çözen de. Gündem değiştikçe uzmanlık alanı da değişiyor. Dün deprem uzmanıydı, bugün psikoloji anlatıyor, yarın beslenme tüyosu veriyor. Kimse konunun derinliğine inmek istemiyor; önemli olan hızlı fikir üretmek, birkaç jargon bilmek ve özgüvenle konuşmak.

Ama dikkat edin; bu kadar “uzman” arasında gerçek ustalar sessiz kaldı.
Bir marangoz, bir terzi, bir fırıncı… o işin hakkını vererek yapan insanlar artık azınlıkta.
Oysa onlar toplumun en değerli kişileri.
Bir işin ustasıyla konuşmak için arıyoruz ama o kişi bulunmaz Hint kumaşı gibi oldu.
Bilgi birikimi, tecrübesi, emeğiyle yaptığı işi doğrudan görebildiğimiz, ölçebildiğimiz insanlar onlar.
Ama ne yazık ki, “usta” dediğimiz insanlar artık neredeyse yok denecek kadar az.

Belki de en tehlikelisi, bu sahte uzmanlıkların gerçeği boğması. Herkesin konuştuğu bir ortamda, bilenle bilmeyenin sesi eşit çıkmıyor.
Ve o ses kalabalığında, işini gerçekten bilenlerin sesi kayboluyor.

Belki de artık ustalığın modası geçti, ama ehliyetin, özenin, derinliğin geçmemesi gerekiyor.
Çünkü her şeyin uzmanı olmak kolay — ama hiçbir şeyin ustası olmamak, işte o hepimizin meselesidiye düşünüyorum.