Yaşanan pandemi sürecinde en çok duyduğumuz kelimelerin başında gelen mesafe, gerçekte “uzaklık, belirli bir boşluk ya da aralık bırakmak” anlamına gelirken, mecazi anlamda “insan ilişkilerinde senli benli olmama” anlamında kullanılmaktadır.

Peki, bu süreçte “mesafe” kelimesinin başına daha çok “sosyal” ya da “fiziki” sözcüklerinin eklenerek kullanılması bu iki anlamdan hangisine karşılık geliyor?

Elbette hastalığın bulaşmaması için iki veya daha fazla insan arasında bedensel olarak “belirli bir uzaklık” ya da “ara bırakmak” anlamına karşılık geliyor…

Oysa, pandemiden önce “mesafe” sözcüğünün, fiziki mesafeden bağımsız olarak, insanlar arasındaki iletişim, işbirliği, samimiyet ve sevgi konusundaki sınırlılığı veya yokluğu ifade eden mecaz anlamda kullanımı daha yaygındı…

Çünkü insanlar arasındaki fiziksel anlamdaki mesafe hangi boyutta olursa olsun, mecaz anlamdaki iletişimsizlik halini sürdürmeye engel değildir…

Bunun nedeni, insan ilişkilerinde samimi ve sıcak bir iletişimin ya da sevgi-saygının varlığını fiziki mesafelerin boyutları belirlememektedir…

Yani her gün aynı ofiste çalıştığınız bir kişiyle ya da aynı evi paylaştığınız bir arkadaşınızla oldukça mesafeli, başka şehirde yaşayan bir kişiyle samimi ve çok sıcak ilişkileriniz olabilir…

Mesafenin bu her iki durumuna ilişkin bazı özdeyişlerde vardır, ülkemizde…

“Çok muhabbet tez ayrılık getirir” yani mecaz anlamdaki mesafeye atfen fazla yüz göz olmamayı tavsiye eder…

“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” yani fiziksel mesafe olarak uzakta olursan gönlümden de uzak kalırsın…

Bunların sayısını artırabilirsiniz…

Bu özdeyişlerden de anlayacağınız gibi “ister gerçek isterse mecazi anlamda olsun insanların bir birleriyle sağlıklı etkileşim kurmalarında doğru mesafenin ortak bir ölçüsü yok…” diyordum ki, bireyler arasında doğru mesafenin sağlanmasında bir hayvan türüne ait yavruların sergilediği davranışların örnek olabileceğini öğrendim…

Nasıl mı?  Sayın Hakan Doğan tarafından yazılan “Kirpi Mesafesi” adlı romanını okuyunca…

Haydi gelin kirpi mesafesinin nasıl sağlandığını bu romanın ilgili bölümünden yaptığım alıntıdan birlikte okuyalım…

“Soğuk bir kış sabahı yerin altındaki dört kirpi, donmamak için birbirine sokuldu. Isınmak istediler. Dikenleri birbirlerine battı. Ayrıldılar. Üşüyünce, tekrar yaklaştılar. Dikenleri batınca yine uzaklaştılar. Soğukta tek başına uyumak ile batan dikenlerin acısı arasında gidip geldiler uzun süre. Yaşadıkları bu ikilemi, aralarındaki uzaklık her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya gelinceye dek sürdürdüler. Üşüdüler. Yaklaştılar. Dikenleri battı. Acı çektiler. Uzaklaştılar. Üşüdüler. Yaklaştılar. Dikenleri battı. Uzaklaştılar. Ne dikenleri birbirlerine batacak kadar yakın ne de üşüyecek kadar uzaktaydılar, sonunda. Kirpi mesafesi, gerçek sevgi mesafesidir”.

Pandemiden sonra fiziksel veya sosyal mesafe yerini tekrar samimiyetsizlik düzeyini ifade eden mecaz anlamında kullanımına bırakacak…

İşte o zaman, en azından, kirpi mesafesinde kalmayı başarabilmeliyiz…