Gözü kara, alnı açık, yüzü aktır onun. Kötülerin korkulu rüyası, iyilerin sevdası, zalimin hasmı, mazlumun hısmı. Bu söylediklerimiz sadece bir kısmı… Atı Aşkar’a bindiğinde kuşlar gibi uçar, kılıç salladığında düşmanları -nâçar- kaçar.

O, “kahraman” demek olan “Battal”dır.

O, Hz. Ali’ye uzanan mertliğiyle “Ca’fer”dir. Allah’ın aslanı Hz. Ali’nin yiğitliğini kuşanmış “Hüseyin Gazi oğlu Cafer’dir”.

O, Hz. Peygamber’in soyundan gelen “Seyyid”dir. Hani bir vakitler Mekkeli müşriklerin “Soyu kesildi (ebter), soyu devam etmeyecek.” diye dil uzattığı Hz. Peygamber’in mesajını gönüllere taşıyarak onun soyunu sürdüren evlatlarından biridir.

O, Allah’ın kulu anlamına gelen “Abdullah”tır. Ve Allah’ın kulu “Abdullah”, Allah’ın dinini Anadolu’da yaymaya ömrünü adamış bir “gazi”dir.

Anadolu’da 8. yüzyılda Bizans’ın karşısında duran Arap kumandanı Battalgazi’nin adı, sadece Müslüman kaynaklarda değil Hristiyan kaynaklarda da geçmektedir. Savaşçılığı ile karşı saflara kök söktürmüştür. Onun Türk milletinin gönlündeki yeri ise apayrıdır. Kahramanlıkları dilden dile gezerek ve destanlara karışarak günümüze kadar ulaşmıştır. Öyle ki Türklerin Anadolu’da oluşturduğu destan zincirinin ilk halkası Battal Gazi Destanı’dır. Yani Anadolu’daki ilk Türk destanı Battalnâme’dir. Arı duru Türkçe ile bağrına basmıştır onu Türk milleti. Dillere destan Battalnâmelerin birçok nüshası mevcuttur. Vaktiyle “Girdim Gönül Şehrine” adlı kitabımızda iki nüshasını inceleyerek ona Battalnâmeler ışığında bakmıştık. Yazımızda bu kapsamda onun ruh ikliminden enstantaneler sunacağız. Evvela şunu belirtelim: Ordu-millet Türk milleti, yiğitler yiğidine dair bir destan yazacaksa onun savaşçılığından muhakkak bahsedecektir:

“Seyyidi Battal kılıç aldı ele

Vay ona ki onun yakınına gele”

“Seyyid Battal eline kılıç aldığında onun yakınına gelen düşmanların vay hâllerine!” Vay ona ki kılıç kullanmakta mâhir bir yiğide yaklaşıyor. Cüneyt Arkın’ın Battalgazi’yi canlandırdığı filmleri hatırlattı bu beyit. “Savulun, Battalgazi Geliyor!” Çocukluğumuzda Cüneyt Arkın filmlerinden hatırımızda kalan bu güzel söz, büyük bir gerçeğe işaret ediyor. Onun çarpıştığı kim olursa olsun, ne kadar güçlü bir hamle yaparsa yapsın Battal Gazi aşağıdaki beyitte anlatıldığı gibi düşmanına fırsat vermiyor. Elindeki gürzü büyük bir güç ve heybetle ona vuran düşmanı istediği sonucu alamamıştır. Aksine “mertçe” dövüşün ustası olan Cafer, bu darbeyi büyük bir sanatla, hünerle engellemiştir:

“Vurdu gürzünü Cafer’e heybet ile

Cafer onu men eder sanat ile”

Cafer ile yani Seyyid Battal ile baş edemeyen düşmanları, onun başını getirecek kişiyle sahip oldukları serveti bile paylaşmaya hazırdır:

“Seyyidi Battal’ın başın kim getirirse bana

Nısf-ı mülküm verem ona cümle hânmânları”

(nısf: yarım, yarı / hânmân: ev bark, ocak)

Esasında asıl hedef Battal Gazi değildir, asıl hedefi destan şöyle anlatır:

“Hem dedi kayser ki leşker dereyim

Muhammedîleri cümle kırayım”

Bizans kayseri, yani hükümdarı dedi ki: “Asker toplayayım. Bütün Muhammedîleri kırdırayım.” “Muhammedî”, Hz. Muhammed’in (SAV) ümmeti demek. Bu durumda asıl hedef Müslümanlardır. Battal Gazi ise bu büyük planda hiç hesaba katmadıkları yiğittir. Keza “Muhammedîleri (Müslümanları) kırıp geçirmek”, yok etmek isteyenlerin karşısında Hakk’ın kılıcını kuşanarak aslanlar gibi dimdik duran Battal Gazi hiçbir zaman eğilmemiş, bir adım bile geri atmamıştır. Hâl böyle olunca Kayser’in Battal Gazi için de planları vardır:

“Battal’ın derisini yüzdüreyim

Yedi iklim onu ben gezdireyim”

“İklim” memleket manasınadır. O zamanın coğrafi bilgisine göre dünyada yedi iklim/bölge vardır. Yani kayser “yedi iklim” derken sadece Anadolu’yu değil dünyanın tamamını kastetmektedir. Günümüzdeki gibi söyleyecek olursak kayser, Battal’ın derisini yüzdürüp bütün dünyada -ibret olsun diye- gezdirmekten bahsetmektedir. Plan başarısız olmuştur ve “yedi iklim”de sadece Seyyid’in şanı, civanmertliği dolaşmıştır ve hâlâ dolaşmaktadır.

Kerametlerle dolu Battal Gazi Destanı’na tarihî açıdan bakılarak ona ait olağanüstü özellikler çıkarıldığında ise Allah’ın kulu “Abdullah”, Seyyid Gazi; “din yolunda” dünyaya eyvallahı olmadan yüklendiği gam yüküyle “tam insan”dır. Özellikle “Neylerim bu malı ben” diyerek ihtiyacından fazla malını yoksullarla paylaştığı; “mal cem’ etme” yani servet yığmaktan kaçındığı destanda vurgulanan bir husustur:

“Dedi Battal ki mal cem’ etmem asla

Benim neslim mal cem’ etmedi kat’a”

Malatya’da başlayan ve geniş bir hayat coğrafyasında fetihlerle dolu yüz yıl süren bir ömür yine bir cenkte, Eskişehir’de tamamlanır. Eskişehir’de Mesihiye Kalesi cenginde şehit olur. Ölümünden sonra Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun, Battal Gazi’nin mezarının bulunduğu yer olan Üç Tepeler’de onun için bir türbe yaptırır. Seyitgazi’deki bu türbe, mescit ve külliyesi onun şanına yakışır ve kaleyi andıran muazzam bir ziyaretgâhtır. Ve “yedi iklim” bilsin ki bu heybetli kalede nöbettedir hâlâ Seyyid Battal Gazi. Çocuklarına, yani bizlere ise üstünde titrediğimiz bir vasiyet bırakmıştır:

“Zâlim olanlara izzet etmeyiniz

Hayr-ı ihsan etmeyi terk etmeyiniz”

“Hem esiri öksüzü hoş dutasız

Dahi yavuzlarla sohbet etmeniz”

Zalimlere dünyayı dar etmiş Battal Gazi hayatı boyunca kötülüklerle mücadele etmiş, zalim olanlara değer vermemeyi prensip hâline getirmiştir. Bu vasiyeti bugün yerine getirmek için ele kılıç almaya gerek yoktur, adalet kılıcını elden bırakmamak kâfi. Şahit olunan bir haksızlıkta, bunu reva görenin karşısında şahsi menfaatlerden dolayı susmayıp hak olan söyleniyorsa güçlünün değil de haklının yanında duruluyorsa Battal Gazi’nin bu vasiyetini yerine getirmede önemli bir adım atılmış demektir. Tam olarak yerine getirmek için kötülüğün sahibiyle sohbeti, alakayı kesmek gerek. Aksi hâlde bu, onu tasdik etmek anlamına gelir. Keza bizde yüksek ses sadece haksızlığın karşısında “bir hoş seda”dır. Zalimlerin karşısındaki çatık kaş ve sert duruşa ise canlar fedadır. Şirin gözükmek bahsinde kriter “godamanlık” değil “garibanlık” olmalıdır. Dertlerine merhem olmak, hiç değilse hem-dert olmak lazımdır. Ve iyilikten asla vazgeçmemek…

Vasiyetini art arda sıralayan Battal Gazi, sözlerini şöyle tamamlar:

“Bu nasihatler ki sizler tutasız

Yüzü ak yarın yanıma gelesiz”

Yani “Yarın rûz-ı mahşerde yüzünüz ak olsun!” diyor. Ne güzel bir dua… Ama bir şartla!

Yiğitler yiğidi Battal Gazi gibi gözümüzün pek, kalbimizin pak, yüzümüzün ak olması ümidiyle…