Son yıllarda, birbirinden farklı stres kaynakları nedeniyle, ilişkilerde yaşanan çeşitli sorunlarla aile/çift terapisine başvuru oranları artış göstermektedir. Çiftleri aile danışmanlığı arayışına yönlendiren başlıca nedenler arasında, eşler arasındaki iletişim problemleri, sık ve yoğun çatışma ve tartışmalar, karşılıklı olarak duygusal ihtiyaçların karşılanmaması yer almaktadır.

Çiftlerle çalışan terapistlerin karşılaştıkları en belirgin güçlüklerden biri, eşlerden birinin ya da her ikisinin birden, özellikle erken dönem olumsuz ya da travmatik yaşantılardan kaynaklı olarak katı ve keskin kişilik özelliklerine işaret eden davranışsal örüntülere sahip olmasıdır. Davranışsal örüntülere yol açtığını düşündüğüm ‘koşulsuz sevgi’ inancını üzerinde durmanın, ilişkilerde sağlıklı bir benlik bulma konusunda yol gösterici olacağını düşünüyorum. 

Sevginin ‘koşulsuz’ olması basmakalıp romantik (2 saatten daha kısa süren!) Yeşilçam filmi gibidir: ‘Eşim ya da partnerim beni koşulsuz bir şekilde sevecek.’ İzlediğimiz filmlerden öğrendiğimiz budur ama gerçek hayattaki ilişkilere baktığımızda gerçekliğin işin içine girdiğini görürüz. ‘Sevgi koşulsuz olmalıdır’ şeklindeki anlık düşünce bu ifadenin gerçek dışılığını ortaya çıkaracaktır çünkü yetişkin romantik ilişkileri her zaman koşulludur. Örneğin; evlilik dışı bir ilişkin olmayacak, şiddet göstermeyeceksin, ev işlerinin veya giderlerinin karşılanmasında sorumluluk alacaksın vb. İlişkinin devamlılığı için her iki tarafın da yatırım yapması gerekir.

 Pek çok ilişkide sergilenmekte olan işlevsiz senaryonun özüne indiğimizde beklentinin şu olduğunu görürüz: ‘Eşim beni koşulsuz bir biçimde sevecek ve ebeveynlerimin bana sağlamadıklarını bana verecektir.’ Partnerimizin, geçmişimizi adeta terapistimizmiş gibi onarması, bizi sınırsız bir şekilde sevmesi gibi birçok ifade edilmeyen beklentilerimizin olması, yaşadığımız ilişkiyi son derece kötü etkiler. Bu duruma genellikle ‘zihin okumaya’ yönelik bir beklenti de eklenir. Karşılanmamış ihtiyaçlar, çocukluk döneminden kaynaklandığı için bu ihtiyaçları bir yetişkin ilişkisinde gidermek neredeyse olanaksızdır. Bu durum aynı zamanda insanların neden bu kadar kötü davrandıklarına ve kendilerini tamamen haklı gördüklerine de açıklık getirmektedir.

 Şimdi bu durum üzerine biraz düşünelim istiyorum. Çocukken karşılanmayan hangi ihtiyaçlara sahipsiniz? Bu ihtiyaçların herhangi bir yetişkin sorununa katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?