Özlem Aydemir yazdı...
Bazen ilişki içerisinde sıkışıp kaldığımız durumlar olur; aynı tartışmalar, aynı kırgınlıklar, aynı cümleler… “Ben ne söylersem söyleyeyim, o anlamıyor.” “Ne yaparsam yapayım, değişmiyor.”
Oysa belki de değişmesi gereken “o” değil, “bizim zihnimizdir.” “Zihnin değişirse, dünyan da değişir” sözü üzerine düşündüğümüzde, bunun ilişkilerde ne kadar derin bir karşılığı olduğunu fark edebiliriz. Çünkü hepimiz dünyayı —ve birbirimizi— kendi zihnimizin penceresinden algılıyoruz.
Zihnimiz, geçmiş yaşantılarımızdan, çocuklukta duyduğumuz cümlelerden, bize söylenenlerden ve kendimize söylediklerimizden oluşan bir ağ gibi. Bu ağın içinden süzülen algılarla seviyoruz, öfkeleniyoruz, uzaklaşıyoruz.
Bir danışanım şöyle demişti:
“Eşim bana sesini yükselttiğinde hemen küçülür gibi hissediyorum.”
Bir başka danışan da:
“Çocuğum bana karşı geldiğinde saygısızlık ettiğini düşünüyorum.”
Aynı olay, farklı zihinlerde bambaşka anlamlar buluyor. Çünkü zihnimiz, dış dünyayı değil; dünyanın bizde bıraktığı yankıyı algılıyor. Aile danışmanlığında en çok karşılaştığım farkındalık şu oluyor: İlişkiyi dönüştürmek için karşımızdakini değiştirmemiz gerekmiyor. Kendi zihinsel kalıplarımıza bakmaya cesaret ettiğimizde, ilişki zaten yavaşça dönüşmeye başlıyor.
Bir anne, çocuğunun “bana cevap veriyor” davranışını saygısızlık olarak görmek yerine, “kendini ifade etmeye çalışan bir genç” olarak görmeye başladığında… Bir eş, partnerinin sessizliğini “ilgisizlik” değil “korunma biçimi” olarak okuyabildiğinde… Bir baba, öfkesinin ardında aslında “yetersizlik” duygusu olduğunu fark ettiğinde… İşte o anda, zihin değişiyor ve dünya — ya da o ilişkinin dünyası — değişmeye başlıyor.
Her birimizin içinde farklı sesler var. Yaralı çocuk parçamız; geçmişin acılarını bugüne taşıyan, kolayca incinen tarafımız. Eleştirel parçamız; kendimizi ya da sevdiklerimizi yargılayan iç sesimiz. Koruyucu parçamız; kırılmamak için duvar ören yanımız. Yetişkin parçamız; tüm bunları fark edip dengeye getirebilen, şefkatli yönümüz.
Zihnin değişimi, aslında bu parçalar arasındaki dengeyi yeniden kurmak demek. Aile ilişkilerinde bu farkındalık kazanıldığında, “suçlama” yerini “anlama”ya bırakıyor.
Sinirbilim bize diyor ki: Beyin değişebilen bir organ. Yani düşünce biçimimizi, ilişkilere bakışımızı, hatta duygularımızı bile yeniden inşa edebiliriz. Bunun yolu farkındalıktan geçiyor.
Belki ilk adım, şu soruyu kendimize sormak olabilir: “Ben bu ilişkide neye inanıyorum? Ve bu inanç bana hizmet ediyor mu?”
İlişkiler, zihnimizin birer yansıması gibidir. Karşımızdaki kişi, çoğu zaman kendi göremediğimiz yönlerimizi bize gösteren bir ayna işlevi görür. Bu aynaya bakmak bazen rahatsız edici olabilir; çünkü kişi, kendi kırılganlıklarıyla ve savunmalarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Ancak gerçek gelişim, tam da bu yüzleşme anlarında başlar.
“Zihnin değişirse, dünyan da değişir.” Bu ifade, ilişkilerde yaşadığımız güçlüklerin çoğu zaman karşımızdaki kişiden çok, kendi zihinsel kalıplarımız ve içsel dinamiklerimizle bağlantılı olduğunu hatırlatır. İlişkilerdeki çatışmalar, geçmiş deneyimlerin, öğrenilmiş davranış biçimlerinin ve duygusal yaraların bir yansıması olabilir. Bu nedenle bir ilişkiyi dönüştürmenin yolu, partnerimizi değiştirmeye çalışmaktan ziyade, kendi düşünme biçimlerimizi, duygusal tepkilerimizi ve ilişkiyi algılama tarzımızı fark etmekten geçer. Gerçek değişim, bireyin kendisini anlamasıyla başlar.
Bu noktada profesyonel danışmanlık süreci, kişinin kendi iç dünyasına daha objektif bir gözle bakabilmesine önemli ölçüde katkı sağlar. Danışmanlık, bireyin ilişkisel döngülerini tanımasına, duygusal farkındalığını geliştirmesine ve sağlıksız iletişim örüntülerini dönüştürmesine destek olur. Böylece kişi hem kendiyle hem de çevresindekilerle daha sağlıklı, dengeli ve tatmin edici ilişkiler kurma becerisini geliştirir. Kısacası, zihinsel dönüşüm yalnızca bireysel bir içgörü değil; aynı zamanda ilişkilerde daha derin bir anlayış ve bağ kurmanın kapısını aralar.