Özlem Aydemir yazdı...
Boşanma, sadece bir evliliğin hukuki sona erişi değildir. Aynı zamanda birçok kadın için toplumsal bir yargılama, psikolojik bir yıpranma ve yalnızlaştırılmanın başlangıcıdır. Türkiye’de kadınlar boşanma sürecine adım attıkları anda “gerçek bir mağduriyetleri yoksa” sorgulanmaya başlar. Aldatılmamışsa, şiddet görmemişse, hatta eşinin “iyi bir adam” olduğu düşünülüyorsa bu karar, çoğu zaman gereksiz ve nankörlük olarak görülür.
Oysa evlilik yalnızca fiziksel şiddetin ya da sadakatsizliğin olmadığı bir birliktelik değildir. Evlilik, duygusal tatmin, saygı, ortak yaşamdan alınan doyum ve kişisel gelişim alanlarının desteklendiği bir ilişkidir. Kadınlar evlilik içinde duygusal yalnızlık, sürekli eleştirilme, yok sayılma, değersizlik duygusuyla mücadele ediyorsa, bu bir “boşanma gerekçesi” değil midir?
Boşanmak isteyen kadınlara ilk yöneltilen sorular genellikle şu şekildedir:
"Seni aldatmamış ki..." ,"Şiddet uygulamamış ki...","İyi kötü bakıyor işte..."
Bu söylemler kadının yaşadığı içsel sıkışmışlığı görmezden gelir. Oysa birçok kadın, evlilik içinde maruz kaldığı görünmeyen psikolojik şiddetin yükünü taşıyamaz hale gelir. Sürekli susmak, yutkunmak, anlatamamak, anlatılsa da dinlenmemek… Bir kadın için “yeter” dediği an genellikle toplum için “neden?” sorusunun başladığı andır.
Dışarıdan bakıldığında birçok evlilik kusursuz görünür. Erkek “eve ekmek getiren”, “çocukları seven”, bir baba figürü olarak tanımlanır. Kadının içsel çöküşü ise görünmez olur. Psikolojik yorgunluk, duygusal ihmal, yıllarca bastırılmış beklentiler… Tüm bu birikimler kadını tüketir. Ama boşandığında, “şımarık”, “sabırsız”, “aileyi yıkan kadın” yaftası peşine takılır.
Ne yazık ki boşanma sürecinde birçok kadın yalnız bırakılır.
Sadece mahkeme salonlarında değil, çoğu zaman akraba sofralarında da yargılanır. "Çocukların için katlanmalıydın", "biraz sabretseydin geçerdi" gibi söylemler, kadının yaşadığı tükenmişliği görmezden gelir.
Bir evlilik içinde yaşanan duygusal yıkım, boşandıktan sonra da kadının peşini bırakmaz. Toplumsal etiketler, ekonomik bağımsızlık mücadelesi, aile desteğinin kaybı ve en önemlisi de içsel suçlulukla baş etmek zorunda kalır. Bu yükün altında birçok kadın psikolojik olarak zorlanır.Kadınların boşanma kararı öncesi ve sonrasında yaşadıkları duygusal sürece kulak vermek yerine, “neden boşandın?” sorusunu sormaya devam ediyoruz. Oysa sormamız gereken, “Bu kadın bu noktaya nasıl geldi?” olmalı.
Duygusal ihmal, kontrolcü davranışlar, bireysel özgürlüğün kısıtlanması, kadının kendi hayatının öznesi olmasının engellenmesi... Bunların hiçbiri gözle görülmeyen, ama ruhu kemiren şeylerdir. Ve boşanma, bu görünmeyen yıpranmanın sessiz bir çığlığıdır.
Kadınların hayatını tehdit eden tek şiddet türü fiziksel olan değildir. Duygusal şiddet, ekonomik baskı, sessiz manipülasyonlar da en az bir yumruk kadar yıkıcıdır. Ve bunlar, evliliğin içindeyken görünmediği gibi, boşanma sonrası da sorgulanmaz. Kadının yaşadığı tükenmişlik, “ama seni dövmemiş ki” cümlesiyle silinip atılır. Oysa görünmeyen bu yaralar, kişinin ruhsal bütünlüğünü zedeler ve yaşam kalitesini derinden etkiler.
İşte tam da bu nedenle, boşanma süreci yalnızca hukuki bir ayrışma değil, aynı zamanda ciddi bir psikolojik yeniden yapılanma sürecidir. Bu dönem, bireyler için yoğun duygusal çalkantılarla geçen, yaşamın en zorlu safhalarından biri olabilir. Psikolojik destek almak, kişinin yaşadığı kayıp, öfke, suçluluk, korku ve belirsizlik gibi duygularla sağlıklı bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur. Aynı zamanda karar verme becerilerinin korunması, öz güvenin yeniden inşası ve yeni yaşam düzenine uyum sağlanması açısından da oldukça önemlidir. Özellikle çocukların da sürece dâhil olduğu durumlarda, hem ebeveynlerin hem de çocukların psikolojik olarak desteklenmesi, duygusal travmaların en aza indirilmesine katkı sağlar. Profesyonel bir uzmandan alınan destek sayesinde birey, bu süreci daha sağlıklı atlatabilir ve yeniden yapılanma yolculuğuna güçlenerek devam edebilir.