Yılmaz Büyükerşen’in, yeni belediye başkanı Ayşe Ünlüce’ye ‘danışman’ olarak atanması üzerine yaşanan bir tartışma var. Kimileri ‘Hocam yeter artık! Evine dön, torunlarını sev’ diyerek Hoca’nın yeni görevine tepki gösterdi.

Doğrusu bu görevlendirme ‘uzaktan’ bakınca ‘şık’ durmuyordu. Nitekim bende sosyal medya hesabımdan “Eskişehir’in bütün evlerin, otellerin, rezidansların çalışma odaları, alanları Hoca’ya aitken resmi danışmanlığı tercih etmesi en başta kendisine haksızlık”  minvalinde bir paylaşım yaptım.

O paylaşımı yaparken karasızdım!

Bu yazıyı yazarken de kararsızım!

Bu konuda ‘net bir görüşe’ sahip olamıyorum.

Bu konu üzerinde düşünmeye, bu meseleye kafa yormaya devam ettim.

Sonra bazı tepkiler daha okudum, gördüm…

Amacını aşan tepkiler, tespitler…

Ve daha neler neler…

Sonra durdum ve dedim ki; İşte bunun için koltuğu bırakmıyorlar!

Önce ne oldu ona bakalım?

Yılmaz Hoca’ya 30 metrekarelik bir oda verildi. Adını taşıyan Balmamu Müzesi’nde sanırım. Detayı tam bilmiyorum. Belki bir araba… Tam emin değilim… Belki bir miktar para… Ne kadar bilmiyorum.

Hoca, parayı alacak mı, bağışlayacak mı? Bilmiyorum…

Ben tüm bunları olmuş kabul ederek yazacağım!

Mütevazi bir oda, makam aracı ve genel sekreter maaşının 3/2’sini geçmeyecek bir maaş…
Eskişehir’e 50 yıl hizmet etmiş bir adama çok gördüğümüz şey bunlar mı? Eğitimden yayıncılığa, engellilerden havacılığa…

Türkiye’de ilkleri imza atmış bir adam…

Kasaba olarak devraldığı Eskişehir’i, Avrupa Kenti yapan adam…

Eskişehir’i öğrenci kenti yapan, 7-8 üniversite kurulmasına vesile olmuş bir adam…

Müzelerden, marka olmuş parklara…

Siyasi tansiyonu hiç yükseltmemiş bir adam…

Yüzlerce ulusal ve uluslarası ödül almış…

Ortaya koyduğu kent anlayışıyla pek çok beynin özgür kalmasını sağlamış bir adam…

Efsane rektör… Efsane Hoca… Efsane Başkan…

Şehircilikte çığır açmış, örnek alınmış bir adam…

Hele hele CHP açısından bakacak olursak sayfalarca yazmamız gerekir. Derdimi anlıttığımı düşünerek burada kesiyorum.

İşte böyle bir adamı bile ‘emekli’ olduğuna pişman ediyoruz!

Kendi isteğiyle ‘evine’ gitse kimse bir şey demez, diyemez ama kalan vaktimi de ‘şuracıkta’ geçirivereyim dediğinde isyan kıyamet!

Kendi şehrinde bile serzeniş, tepki, burun kıvırma var.

Hoca’ya yapılanları, söylenenleri duyunca ‘işte bunun için koltuğu bırakmıyorlar’ diyorum. Ve bırakmayanlar ne kadar haklı diyorum!