Hüseyin Akçar yazdı...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik gerçekleştirilen menfur saldırı, sadece bir güvenlik zafiyeti ya da bireysel bir şiddet eylemi olarak değerlendirilemez. Bu olay, adalet sistemimizin yıllardır süregelen çürümüşlüğünün ve siyasi hesaplarla şekillendirilen infaz politikalarının doğrudan bir sonucudur.

Yıllar önce çocuklarını canavarca bir hisle katletmiş bir kişi, kamu vicdanını derinden yaralayan bu suça rağmen, ceza hukukumuzun delik deşik edilmiş infaz düzenlemelerinden faydalanarak özgürlüğüne kavuşuyor. Oysa bu kişi, bırakın serbest kalmayı, toplumdan izole edilmesi gereken bir tehdit olarak değerlendirilmeliydi. Ancak “ıslah” adı altında yapılan popülist düzenlemeler, İnfaz Kanunu’nu bir “yamalı bohçaya” çevirmiş, suç ve ceza arasındaki bağ koparılmıştır.

Bugün bir saldırı planlayabilen ya da planlanan bir saldırının parçası olabilen bu kişi, hukuk düzenindeki çöküşün bir yansımasıdır. Daha vahimi ise, Adalet Bakanı’nın saldırganla ilgili sarf ettiği ifadelerin, sorumluluğu bireysel bir vakaya indirgemesi ve sistemin yarattığı sorumluluktan kaçmasıdır.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un ifadeleri şu şekilde;

Suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 647 sayılı Ceza İnfaz Kanunu hükümleri çerçevesinde, ilgili şahıs ceza infaz kurumunda 16 yıl kaldıktan sonra, 2020 yılında şartlı tahliye edilmiştir.

2005 yılında AK Parti iktidarları döneminde yapılan köklü reformlarla Türk Ceza Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu tamamen değiştirilmiş; hem suçlara öngörülen cezalar artırılmış, hem de infaz süreleri uzatılmıştır. Ancak saldırgan, bu değişikliklerden önce suç işlediği için eski mevzuata göre cezaevinden tahliye edilmiştir.

Adalet Bakanının açıklamalarına baktığımızda; böylesine bir saldırıyı bile AKP öncesi ve sonrası olarak değerlendiriyor.

23 yılda hukuk reformu adı altında yapılanların hepsi bir bütünü yok etmek değil de nedir?

Oysa kamu güvenliğinden doğrudan sorumlu olan kurumların, bu saldırının asli sorumluluğunu taşıdığı açıktır.

Bu olay bize bir kez daha göstermiştir ki; adalet sadece mahkeme salonlarında değil, infaz rejimlerinde, kanun koyucunun tercihlerinde ve iktidarın ceza politikasında şekilleniyor. Suçlunun serbest kaldığı, mağdurun korunamadığı, kamu düzeninin her an tehdit altında olduğu bir sistem, hukuk devleti değil, hukukun zayıfladığı bir düzendir.

Gerçek sorumluları görmek için saldırgana değil, onu dışarıya salan sisteme bakmamız gerekiyor.