Bu çağrı, 1920 yılında Eskişehir’de yayın hayatına başlayan bir gazeteye ait. İsminin hemen üstünde yer alıyor.

Gazetenin mottosu yahut sloganı da denilebilir. Aslında çağrı tam olarak şöyle: “Dünyanın fukârâ-yı kâsibesi! Birleşiniz!...”

“Dünya”, “fukara” ve “birleşiniz” kelimelerini değil ama “kâsibe”yi açıklamak gerekebilir. Kâsib; kazanan, kazanmak için çalışan demek. “Fukara-yı kâsibe” tamlaması “kazanan fakirler” diye de çevrilebilir. Ancak o vakit “Madem kazanıyor, niye fakir?” sorusu gelebilir akıllara! Bu yüzden ben “çalışan fakirler” dedim. Çünkü bu daha tanıdık bize. Keza günümüz dünyasında 193 ülkenin imzası ile kabul edilen “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nin ilk iki maddesi yoksulluğa ve açlığa son vermekle ilgilidir. Açlığın, sadece hiçbir şey yiyememekle ilgili olmadığını, yeterli ve dengeli beslenememeyi de kapsadığını unutmamak gerekir. Zira UNICEF’e göre günümüz ile 2030 arasında 31 milyon çocuk daha yetersiz beslenme yüzünden fiziki gelişimini tamamlayamayacaktır. Birleşmiş Milletler Raporu ise insanların sağlıklı beslenmeye erişim kapasitesinin azaldığını, dünya nüfusunun yüzde 42’sinin sağlıklı beslenmek için gereken ekonomik imkânlara sahip olmadığını söylüyor.  

Dünyanın hâli, herkesin malumu. Biz “yeni” bir “dünya”ya göz atalım şimdi. O “yeni dünya”ya göre yoksulluk, sadece bir geçim meselesi değildir, bir eşitliksizlik sorunudur. Artık her şeyin kıymeti paradan ziyade sa‘y ve ‘amel ile ölçülecek, demeye sa‘y-i beşeriyet müsâvât-ı hakîkîyeye doğru yürümeye başladı.” diyen gazeteye göre gerçek eşitlik, emeğin karşılığını almaktır.

Kimin Yeni Dünya’sı?

Bu gazete “Seyyâre Yeni Dünya”dan başkası değildir. Onu Osmanlı Türkçesinden “Seyyâre-i Yeni Dünya” diye çevirenler de var. Yani “Yeni Dünya’nın Seyyâresi” demek oluyor. Oysa o, tam tersine Seyyâre’nin Yeni Dünya’sıdır. Yakın tarihe aşina olanlar bilirler ki oradaki “Seyyâre” kelimesi, Çerkes Ethem’in oluşturduğu milis kuvvet olan Kuva-yı Seyyâre’ye atıftır. Zaten bu gazete de Çerkes Ethem’in maddi desteği ile kurulmuştur. Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk gazeteyi Ankara’ya naklettirdikten sonra adındaki “Seyyâre” çıkarılmıştır.

Türkiye Komünist Fırkası’nın ilk başkanı olan Mustafa Suphi’nin 1917’de Moskova’da kurduğu “Yeni Dünya” adında bir gazete daha vardır. Her iki gazete arasında herhangi bir organik bağ bulunmamasına rağmen esasında her ikisi de dünyaya aynı perspektiften bakmıştır. O dönemde Rusya’daki Bolşevik ihtilalinin etkisiyle Anadolu’da da “İslam Bolşevik” şeklinde yaygınlaşan bir fikir... Keza “Seyyâre Yeni Dünya”nın elimizdeki sayısında isminin hemen altında “İslam Bolşevik gazetesidir” yazıyor. Bu arada gazetenin ülkemizde günümüze ulaşan pek az sayısının mevcut olduğunu da belirtelim. Konu hakkında kaynaklarda var olan bilgileri tekrarlamak istemiyoruz, merak edenler İslam Bolşevizmi, Kuva-yı Seyyâre, Çerkes Ethem ve hatta Yeşilordu Cemiyeti hakkında birçok malumata ulaşacaktır; biz asıl konumuza geçelim ve yeni şeyler söyleyelim.

Eskişehir’de Müslüman Hanımların Ulvi Bir Teşebbüsleri”

Amacımıza gelince; konu hakkındaki tartışmalara yenisini eklemek değil Osmanlı basınının gösterdiği genişlik ve çeşitliliğin içindeki yerel bir gazeteden daha şehir kültür ve tarihine dair tamamlayıcı bulgular sunmaktır. Esasında gazetenin 11 Ekim 1920 tarihli 32. sayısında dikkatimizi çeken bir haberle başladı her şey. Osmanlı basınının yerel gazetelerine ait nüshalara yer veren (http://www.osmanlicagazeteler.org/) internet sitesinde rastladığım söz konusu sayının ilk sayfasındaki haber; Eskişehirli kadınların bir girişimi ile ilgiliydi. “Eskişehir’de Müslüman Hanımların Ulvi Bir Teşebbüsleri” başlığı altındaki metni okuduğumuzda Eskişehirli kadınların Millî Mücadele’ye gönüllü bir destek olarak askerlerin elbiselerini hem dikecek hem de yıkayacakları bir dikiş yurdu açmak, hatta yurdun adını da “Yeni Dünya” koymak istediklerini öğreniyoruz. Yalnız hazırlıklarına başlanan bu girişim için bir binaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu hususta gazete; “muhterem ordu kumandanı Ali Fuad Paşa Hazretleri” ve “gayûr (gayretli) mutasarrıfımız Fatin Beyefendi”ye yardım çağrısında bulunmaktadır. “Türk kadınlığı, bu suretle bir daha bizim minnet ve şükranlarımıza olan liyakatini ispat etmiştir.” diyen gazete Türk kadınlığına övgü dolu sözler sarf etmeyi de ihmal etmemiştir.

Haber, gazetedeki diğer haber ve yazılara dair merakımı artırmıştı. Baktım ki gazetenin bu sayısı daha önce çevrilmemiş, siteye üye olarak okuyup sisteme yükledim. Peki daha başka neler neler var bu sayıda? Tarihten bir güne, 11 Ekim 1920’ye doğru “Seyyâre Yeni Dünya” gözüyle küçük bir yolculuğa çıkalım o hâlde.

“Algıda seçicilik” sanırım, ilk olarak kadınlarla ilgili haberi fark etsem de gazetenin en altında iri puntolarla “Buhara’da Emâret Hükûmeti cebren ıskât edilerek (düşürülerek) Bolşeviklik ilan edilmiştir. Hindistan’da mühim hareketler vardır.” yazıyor. 6 Ekim 1920’de ilan edilen “Buhara Halk Cumhuriyeti” ve Hindistan’da Bolşevizmle ilgili gelişmelerin ayrıntılarına haberlerde değinilmiş.

“Haç’ın Kanlı Okları”

Günün başyazısı ise öğretmen “Mustafa Nuri’den. Aynı zamanda gazetenin yazı işleri müdürüdür kendisi. “Bend-i Yevmî” köşesinde Millî Mücadele’nin haklılığına dair “Anlaşmak İçin” başlıklı bir yazı kaleme almış. “Ne kadar mukaddesât-ı diniyye ve milliyemiz varsa bütün bunları salîbin (haç’ın, Hristiyanların) kanlı okları altında bırakanlar”a seslenerek “İzmir’in, o Türk illerinin, Adana’nın, kahraman Anteb’in Sivas’ta çizilen hudud-ı milliyenin bir zerresinin bile feda edilemeyeceğini” hatırlatır. Anadolu’da başlatılan Millî Mücadele’nin gücünü anlattığı yazısında mevcut durumu madde madde analiz eder.

İlk sayfada bulunan sekiz haberden dikkatimi çeken ikincisi ise “Amerika Ermenistan’a Yardım Etmiyor!” başlığını taşıyor. Sonundaki ünlem işareti ise manidar! Haber metninde ise Amerika’nın Ermenilere Mütâreke’den itibaren büyük maddi desteklerde bulunduğunu kişi ve kurum adları vererek açıklıyor. Ancak mevcut hükûmetin yardımı kestiği, haberde gerekçesiyle anlatılmış. Daha önce Rus basınının Ermeni meselesine bakışını ele aldığımız ve uluslararası bir kongrede sunduğumuz bir bildiride de benzer bulgulara ulaşmıştık. Moskova gazetesinin “Amerika’dan Ermeni komiteleri bin adet rovelver ve birkaç yüz tüfenk celb ettikleri malumdur ki bunların hepsi ele geçirilmedi.” şeklinde Amerika’nın Ermenilere silah verdiği yönündeki haberi ile Novoye Vremya gazetesinin “Sivas vilayetinde ele geçirilmiş entrikacı Boğdasar’ın Ermeni Komitesi erkânından olduğu anlaşılmış, odasında 3 paket dinamit bulunmuştur.” şeklindeki haberine bakılacak olursa Amerika 19. yüzyılda da yardımda bulunmuş.

“Dolandırıcılık da Zaten Bu Kadar Olur”

Biz konuyu daha fazla uzatmadan gazetenin ikinci sayfasına geçelim. İkinci sayfanın hemen altında yine iri puntolarla şöyle yazıyor: “Alçak Yunanlılar şimdiye kadar Bursa’mızda 5764 masum Müslümanı şehit ettiler.” Konuya sayfada geniş yer ayıran “Seyyâre Yeni Dünya” gazetesi; yaşanan kan dondurucu dehşeti, Bursa’nın işgaline tanıklık edenlerin ağzından kayıt altına almış. Ayrıca “Yeni Usul Yağma-gerlik” başlığı atarak Yunanlıların yağmacılıkta yeni ve ilginç yöntemler uyguladıklarını bir bir anlatmış.

Habere göre Yunanlılar zahirelere, büyük ambarlara el koymanın yanı sıra “hârice naklettikleri köy eşrâfı nâmına sahte mektuplar tanzim ederek” yağma yapmaktadır. Ayrıca şimdilik mecburî olmamak üzere zenginlere mürâcaat edilerek kendilerinden yüzlerce lira talep edilmektedir. Ahâliden bu parayı yarım lira üzerinden halk’a şeker tevzi edeceklerini beyan eylemekte imişler!” Yani zenginlerden topladıkları paralar ile yoksul halk’a şeker dağıtmak istiyorlarmış! “Seyyâre Yeni Dünya” ise konu hakkında parantez içinde tarihe şöyle not düşmüş: (Dolandırıcılık da zâten bu kadar olur.)  

“Kardaş: Boşboğazların Sözlerine İnanmayınız”

Sayfada geniş yer kaplayan diğer metin ise İstiklal Mahkemeleri beyannamesidir. İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi içinden seçtiği milletvekillerinden oluşan özel yetkili mahkemelerdir. Esasında İstiklal Mahkemeleri denilince Cumhuriyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki dönem akla gelmektedir. İstiklal Savaşı sırasında 1920’de kurulan birinci dönemi; asker kaçakçıları, casusluk ve yolsuzluk yapanlar, görevi kötüye kullananlar, halkı soyan eşkıyalar gibi kimselerin yargılanması amacını taşıyordu. Mesela düşmanları takdir etme veya onların kazanmasını ister yollu tutum sergileyenler de aynı kapsamda ele alınıyordu. Yalnız gazetenin söz konusu sayısında bu beyannameye ek olarak “Eskişehir Mıntıkası (Eskişehir, Kütahya, Bilecik) İstiklal Mahkemesi” azalarının “Kardaş” hitabıyla başlayan ve içinde “Boşboğazların sözlerine inanmayınız. Sizi fesada sevk edenlere uymayınız.” tavsiyelerinin de bulunduğu beyanatı yer almaktadır. Metnin altında ise Antalya Mebusu Râsih, Bursa Mebusu Muhiddin Baha, Adana Mebusu Aziz Zekai’nin imzaları mevcuttur.

İkinci sayfaya göz gezdirmeye devam ettiğinizde Millî Mücadele’nin cephelerinden resmî duyuruları da görebilirsiniz. Mesela Batı cephesinde Yenişehir mıntıkasındaki muharebeler son bularak düşmanın batıya çekildiği bildirilmiş. Yine mesela Şark cephesinde bir Ermeni müfrezesinin Karatavuk istikâmetinden gelerek postalarımıza saldırdığı fakat başarılı olamayarak geri çekilmeye mecbur kaldığı; Adana cephesinde ise düşman topçusunun karadan ve denizden müdafaasız bazı köylerimize ateş açtığı duyurulmuş.  Aynı sayfada “Nasıl Paylaşıyorlar? başlığı altındaki haberde ise ülkemizi kendi aralarında paylaşmak isteyen iki devletten bahsediyor. Hatta Aferin palikaryalara, doğrusu çok güzel taksîm!” şeklinde alaycı bir alt başlık da eklemişler. Haberde Yunanistan ile İtalya hükûmeti arasında Türkiye meselesine ait olarak tanzîm edilmiş olan i’tilâf-nâme”nin maddeleri açıklanmış.

“Kapitalizmin Doymak Bilmeyen Hırsı”

“İslam Bolşevik gazetesi” olan “Seyyâre Yeni Dünya”da Bolşevik Haberleri’nin bulunmaması düşünülemez elbette. İtalya ve İngiltere’deki işçi grevlerinden bahsedilmiş. Verilen bilgiye göre İtalyan demiryolu işçileri grev yapmış, sonucunda da şirketler işçileri adına hisse ayırmak durumunda kalmışlar. Şimdiye kadar emeklerine karşılık göremeyenlerin, kendi bileğinin gücüyle meşru emeline kavuştuklarını belirten gazete; işçilerin büyük ve önemli bir başarı elde ettiklerini vurguluyor. Hadiseye bir asır sonrasında, günümüz penceresinden baktığımızda da gerçekten de öyledir. Gazeteye göre “Asırlardan beri ferdiyetçiliğin, Kapitalizmin doymak bilmeyen hırsı altında evlâd ü iyâline bir lokma ekmek, barınacak bir mesken bile tedârikinden âciz kalan amelenin, artık temenniyyât ve istirhâm vaziyetinden sıyrılarak hâdisâta sahip olmak için kudret ve kuvvetine müracaat ettiği günler hulûl etti (gelip çattı).” Yani beslenme ve barınma ihtiyacı karşısında aciz kalan emekçinin artık isteme ve merhamet dilenme vaziyetinden sıyrılıp gücünün farkına vardığı ve olaylara yön verdiği günler gelip çatmış, hem de taaa 1920’de!

“Amele”yi “işçi” değil de “emekçi” diye çevirmemin bir nedeni de gazetenin ilerleyen sayılarda, Ankara’ya taşınmasından sonra, “emekçi” kelimesini tercih etmesidir. İsmi ile özdeşleşen “Dünyanın fukârâ-yı kâsibesi! Birleşiniz!...” cümlesinin “Dünyanın Emekçileri Birleşiniz!” şeklinde değiştiği de görülmektedir. “Emekçi” kelimesi; emek vereni, geçimini beden gücüyle sağlayan kimseyi anlatır. Fakat “fukara-yı kâsibe” sadece emek vereni değil emekçinin hâl-i pürmelalini de anlatır. Emek verdiği hâlde “fukara” kalışını yani.

Biri Varsa Diğeri de Var

Gazetede Eskişehir’in kent yaşamına dair ipuçları veren ilanlar da mevcut. Eskişehir’de 1920’de “Yoldaş Kıraathanesi” açılmış mesela.  Gazetenin vurguladığı gibi söyleyecek olursak “bir Bolşevik Müslüman kıraathanesi”. Yerini de tarif etmişler: “Belediyenin alt başında araba tevakkuf mahallinde”, yani arabaların beklediği, durduğu yerde. İlanlardan ulaştığımız sonuçlardan biri de “Seyyâre Yeni Dünya”nın sadece gazetesi, kıraathanesi yok şehirde; bir de tiyatrosu var. Adı da “Yeni Dünya Temsil Heyeti”. Osmanlı basınına dair yaptığımız taramalardan yola çıkarak Eskişehir’in Osmanlı döneminde de tiyatro faaliyetleri bakımından hareketli bir yer olduğunu söyleyebiliriz. Tiyatro sanatı, Namık Kemal’in de ifade ettiği gibi “faideli bir eğlence” olarak yeni bir toplum inşa etmenin yahut yeni bir fikri yaymanın en etkili yollarındandır. Zira oyunun adını gördüğümüzde “Yeni Dünya Temsil Heyeti”nin gayesi de anlaşılıyor. Piyesin adı “Yeşil Ordu”. Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Eskişehir teşkilatının kurucularından biri ise gazetenin yazı işleri müdürü Mustafa Nuri’dir. Yani biri varsa, diğeri de var: Yeni Dünya, Yeşil Ordu, Kuva-yı Seyyâre…

Konu hakkında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kaleminden çıkan Nutuk’a başvurduğumuzda ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükûmetinin kuruluşundan sonra Ankara’da “Yeşil Ordu” adı altında gizli bir teşkilat kurulduğu anlaşılmaktadır. Atatürk bu örgütün kuruluş amaçları ile ilgili “mahza bana yardım maksadıyla ve beni ayrıca yormamak fikriyle, kendileri teşebbüs alarak, faaliyette bulunmayı münasip görmüşler. Bana, yalnız, nâfi (faydalı) bir iş yapacaklarını söyleyerek, basit bir tarzda bu teşebbüslerinden bahsetmişlerdi. Ben, cidden çok meşgul olduğum için, arkadaşların bu teşebbüsleriyle uzunca bir zaman alâkadar olamadım.” ifadelerini kullanmaktadır. Atatürk, kendi adına açılan bu gizli teşkilatın zaman içinde kurulduğu amaçların dışına çıktığı, zararlı olduğu kanısına varmıştır.

Yeri gelmişken gazetenin imtiyaz sahibinin de Arif Oruc olduğunu söyleyelim. “Seyyâre Yeni Dünya”nın idarehanesi hakkında gazetede verilen adres ise “Eskişehir’de: Taşbaşı’nda Yeni Dünya Matbaası”.