Çiğdem Arıman yazdı...
Çevre konusunda ne yazık ki kayıp kuşaklarımız var. Eğitim önce ailede başlar, ardından okullarda devam eder. Ancak son 10 yıl öncesine kadar, okullarda çevre bilinci oluşturmak adına yeterli eğitim ve faaliyetlerin yürütüldüğüne pek şahit olmadık. Çevremizi koruma ve düzenli bırakma konusunda ciddi eksiklikler yaşadık. Bugün hâlâ, geçmişte yeterli çevre eğitimi almamış bireylerin bilinçsiz davranışlarının sonuçlarıyla mücadele ediyoruz.
Ancak bu alandaki olumlu değişimi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Sayın Emine Erdoğan’ın öncülüğünde başlatılan “Sıfır Atık” projesine borçluyuz. Bu proje sayesinde il ve ilçe belediyeleri ile kamu kurumlarına çeşitli yükümlülükler getirildi. Atıklar artık ayrıştırılarak toplanıyor, toplum bu konuda bilinçlendiriliyor. Projeyi özveriyle uygulayan bazı belediyeler, tonlarca atık toplayarak hem ekonomiye hem çevreye önemli katkılar sağlıyor.
Okullarda da çevre eğitimi büyük bir titizlikle veriliyor. Çocuklarımız, animasyonlarla, hikâye kitaplarıyla eğlenerek çevre sevgisini içselleştiriyor. Bu ülke, doğasıyla, kaynaklarıyla, insanıyla tüm bu çabayı fazlasıyla hak ediyor.
Düşünün; içtiğiniz suyun şişesini arabadan dışarı atmak nasıl bir davranıştır? Kendi atığınızla bir başkasını rahatsız etmek kabul edilebilir bir şey değil. Bu düpedüz bencilliktir ve gerçekten çok üzücü. Bu tür davranışlara tanık olduğumda çevremdeki insanları uyarmaya çalışıyorum. Gerekirse belediyeye, yeterli olmazsa Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER), görüntüleriyle birlikte şikayette bulunuyorum.
Kurumların tek başına gösterdiği çaba çoğu zaman yeterli olmuyor. Yine de bazı belediyeler, özellikle okullarda çocukları ve gençleri çevre bilinci konusunda bilgilendirme adına büyük bir gayret içinde. Eğitim almış bir çocuğun evde kendi ailesinde bile farkındalık yarattığına birçok kez tanık oldum.
Dünyanın en güzel ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Yazımız, kışımız, baharımız; denizimiz, ağacımız, tarihimiz, kültürümüz ve neredeyse tüm tarımsal ürünlere sahip zengin bir coğrafyamız var. Fakat tüm bu güzellikleri, uçuşan poşetler, pet şişeler, yiyecek artıklarıyla kirletiyoruz. Dahası, şehirlerimizin birçok noktasında öbek öbek inşaat atıkları görmek mümkün. Bu durum hepimizi rahatsız etmeli.
Yetkilileri görevlerini düzgün yapmaya davet ederken, biz bireyler de daha fazla sorumluluk üstlenmeliyiz. Peki, oturduğumuz bölgede ya da herhangi bir alanda çevre kirliliği varsa ne yapabiliriz? Alan küçükse, eldivenlerimizi giyip doğaya önce biz şefkatle dokunabilir, atıkları toplayabiliriz. Daha büyük ölçekli kirlilik durumlarında ise ilçe belediyesinin zabıta birimine, temizlik işleri veya çevre koruma müdürlüklerine başvurabiliriz. Eğer bu başvurulardan sonuç alamazsak, CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) üzerinden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na şikayet metni yazabilir, varsa fotoğrafları da ekleyebiliriz. Bu kirliliğe sebep olan kişi ya da şirketleri isim ve unvanlarıyla bildirmekten çekinmemeliyiz.
Unutmayalım, bunu yapmak öncelikle ülkemiz için bir vatandaşlık görevi, ardından da tüm dünya için büyük bir sorumluluktur. Şu anda okullarda yetişen yeni nesilden çevre bilinci açısından oldukça umutluyum. Ancak bizlerin de onlara yaşanabilir bir çevre bırakabilmesi için herkesin elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyorum.