Geçtiğimiz hafta Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, Yunusemre Kampüsü’nde gazetecilerle bir araya geldi. Yusuf Hoca, 2024’ün sonlarında atandı. Henüz bir yıl olmadan pek çok önemli işe imza attı.
Başta öğrenci odaklı projeler olmak üzere pek çok alanda yenilik başlatan Prof. Dr. Adıgüzel, deyim yerindeyse AÜ üzerindeki ‘ölü toprağını’ kaldırdı. Geride kalan sekiz ayda Yusuf Hoca’yı azimli ve vizyoner görüyorum.
Kamuda bir şey yapmak isteyen eleştirilmeyi göze alacak. Sanırım en zoru da bu nokta…
Gelelim basın toplantısına…
Asıl konu açıköğretimdi… Bunun dışında da bazı konular görüşüldü, anlatıldı ve soruldu ama asıl gündem açıköğretimdi. Açıköğretim 1982 yılında Eskişehir’de, Anadolu Üniversitesi’nde başladı. Başlatan AÜ’nün eski rektörü ve eski büyükşehir belediye başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen. Toplantıya katılan bir arkadaşım “Üç saat açıköğretim konuşuldu, Yılmaz Hoca’nın adı bir kez anılmadı” dedi.
Sadece arkadaşım değil, katılanların ve sonradan bunu duyanların pek çoğu bunu yadırgadı.
Açıköğretimin Türkiye’de dört üniversitede daha olduğunu öğrendik. Hatta bu alanda rekabet varmış. Yusuf Hoca “Kaliteden taviz vermeyeceğiz” dedi.
Yine Açköğretim Fakültesi’nin (AÖF) bir milyonu geçen öğrencisinin büyük çoğunluğu ‘ikinci üniversite’ olarak AÖF’yi tercih etmiş. Oran tam olarak yüzde 70! İnanılmaz bir rakam…
Açıköğretim okuyanların profili hayli değişmiş. Yıllar önce ‘normal’ üniversite kazanamayan, terfi almak isteyen, askerliği ertelemek ya da kısaltmak isteyenler açıköğretimi tercih ederdi. İşler hayli değişmiş…
Şu an halihazırda bir üniversite okuyan ya da bitirmiş kimseler açıköğretim okuyor.
AÖF adeta ‘köprüden önce son çıkış’ olmuş… Yani okuduğu bölümü, şu an yaptığı mesleği beğenmeyen ya da kendince daha iyi bir meslek/sektör arayanların tercihi olmuş.
Açıköğretim, kuruluş yıllarında fırsat eşitliği demekti. Şimdi bunun yanına ‘son şans’ özelliği de eklenmiş. Hem çalışıp hem okuyarak yeni bir hayata atılmak mümkün. Açıköğretim hepimize ‘hiçbir şey geç kalmış değilsin’ diyor.
Sonuçta insanın 18-20 yaşında yaptığı tercihler değişebiliyor. 20’li yaşların sonunda, 30’lu yaşların başında artık bu değişime sıcak bakabiliriz. Açıköğretim sayesinde…
Üstelik yenilenen bölümler var. Bazı bölümler elbette çağa ayak uydurmak için sonlandırıldı. Banka önünde beklemek yok. Kayıt için AÖF binasına gitmek yok. Kağıt israfı yok. Kitaplar, kimlik, diploma her şey dijital… Bu çağda olması gerektiği gibi…
Uzmanlar yaşı ilerleyenlere ‘bulmaca çözün’ diyor. Pek yakında ‘açıköğretim okuyun’ derse şaşırmam. İnsan zihnini bu denli canlı tutan başka ne olabilir? Açıköğretim kuruluş yıllarında ‘öğrenmenin yaşı mekanı yok’ derdi. Şimdi ise ‘değişimin yaşı yok’ diyor. Her an, her zaman kendini bambaşka biri yapabilirsin. Ki yüzlerce örneği var… Aslında imkan olsa bu güzel örneklerle bir toplantı yapılsa çok iyi olur.
Açıköğretim çok değişmiş… İyi ki değişmiş…