Şehrin munis, sessiz kadınlarına ne oluyor böyle! Uçsuz bucaksız Sibirya’nın karları üstünde öfke ateşleri çığ gibi büyümüş. Şehir ayakta! Sadece kadınların “hürriyet-eşitlik” sesleri yankılanmakta…

Örgütlenip parlamentoya protesto mektubu gönderiyorlar. Parlamento şaşkın(!) Basın şokta(!) Öyle ki haberi verirken bizim “Müslimeler” ve aralarında bulunan “muallime”lerin de bu protesto mektubunun içeriğinden haberleri olamaz, diyorlar. Yok, yok olamaz! Bu mektubu onlar yazmış olamaz! Her şey şehre yeni gelen şu “Polak kızı”nın başının altından çıkıyor!

En iyisi biz her şeyi en başından anlatalım:

Günümüzde Rusya Federasyonu’na bağlı Krasnoyarsk şehrindeki Müslüman-Türk kadınları; 1907 Kasım’ında ses getiren bir eyleme imza atarlar. Eylemin haberi; Türk dünyası basınının önemli gazetelerinden olan Burhan-ı Terakkî’de yayınlanır. Gaspıralı İsmail Bey, haberi Burhan-ı Terakkî’de görüp kendi gazetesinde, yani Tercüman’da yorumla birlikte okuyucusuna sunar. Ona göre hem eylemin sebebi hem de Krasnoyarsk kadınlarının galeyana gelmesi “şayan-ı dikkat bir şeydir.”

Peki, kadınları galeyana getiren sebep ya da sebepler nedir? Olaylar silsilesi; Krasnoyarsk’ta bir erkeğin; eşini -çocuğu olmuyor- gerekçesiyle evinden kovması ve hemen ardından başka kadınla nikâhlanmasıyla başlar. Sibirya’nın kışında evsiz barksız kalan kadının durumuna şehrin bütün kadınları “âh u figân” ederler. Tam da o günlerde, yaşananlar sıcaklığını korurken Varşova’dan 19 yaşında bir “Polak kızı”, yani Polonyalı bir genç kız gelir şehre. Haberdeki ifadeye göre “siyasi iş ile ayıplı”dır Polak kızı. Varşova’dakiler siyasi bir suç işlediğine hükmedip sürgün göndermiş onu bu şehre.

“Siyasi iş ile ayıplı” da ne ola ki! Belki de kadın hakları savunuculuğu yapmıştır. Ayrıca gelir gelmez kadınları örgütlemesi de bunu düşündürüyor. Yani başka da bir ayıbı(!) olsa idi istihbarattan öğrenip yazarlardı muhakkak. Ayıbın böylesi olsun olursa… Nitekim Polak kızı “Kadına vahşiyane muamelelerin önüne geçilmeli” diyor. “Çare bulmak için meselenin sebeplerine odaklanmalı” diyor. “Hürriyet ve eşitliğin” gündeme geldiği böyle bir dönemde kadınların da hakkını araması gerektiğini savunuyor. “Azıcık insaniyeti olanlar” bile birbirine yardımda bulunup “ittifak ve ittihat” ile hareket etmelidir, diyor. Polak kızı bu hususta fikir ve eylem birliğini empoze ediyor kadınlara. Ve gizli gizli toplantı/lar sonuç veriyor, kadınlar haklarını aramaya -çok kısa zamanda- ikna oluyorlar. İyi ama nasıl ve nerede arayacağız hakkımızı? Polak kızı “Böyle zalimlerin zalimane muamelelerine protest etmek gerekir” diyerek legal ve demokratik bir yol öneriyor: Parlamentoya bir “protest-nâme” gönderelim ve taleplerimizi maddeler hâlinde bildirelim.

Protesto mektubunda ültimatom gibi 6 talep vardır. Maddelere göz gezdirdiğimizde neredeyse hepsinin, çok eşlilik üzerine olduğunu anlıyoruz. Görünüşte çok eşliliğin düzenlenmesine yönelik bir hamle ise de esasında kaldırılmasına zemin hazırlayan bir girişimden bahsediyoruz.  Mesela “hatunu” sağlıklı bir erkeğe onun “rızası” olmadan ikinci kez evlenmek yasaklansın, deniyor. Bir sonraki maddede bir adım daha ileri gidilerek “Hatun özü razı olsa da” hatunların gebe ve hasta oldukları dönemde üstüne ikinci eş getirilmesi yasaklansın, ibaresi konulmuş. Diğer bir maddede de eğer çiftler çocuk sahibi olamıyorsa yahut kadının uzun süren bir hastalığı söz konusuysa 2-3 sene beklenmeli. İyileşmeyeceğine dair resmî doktor raporu olmadıkça ikinci eş getirmesinler, deniyor.

Gidecek yeri yurdu olmayan, kimsesiz “fakire hatunlar”ın da yasal korunmaya alınmasına yönelik madde de mevcuttur protesto mektubunda: “Fakire hatunlar üstlerine ikinci hatun aldırmaya razı olsalar da aldıktan sonra o erin evinde oturmaya tahammül edemez derecede olsa mihr, nafaka, idde, kisve ve süknâları kâmilen alıp gitmeyi isterlerse bunu seçme hakları olsun.” Bu maddeden de anlaşılacağı üzere protesto mektubunu gönderen Krasnoyarsk kadınları aslında İslam’ın kendilerine verdikleri mali hakları çok iyi bilmektedirler. İşin üzücü tarafı İslam’ın verdiği bu hakları eşini kış günü kapıya atan koca da bilmektedir. Lakin bilmek ile yapmak, söylemek ile inanmak arasındaki farktan artık vicdanlar buz kesmiştir. Kadınların yaktığı öfke ateşi, vicdanların buzunu eritmek içindi aslında.

Protesto mektubunun sonuncu ve en dikkat çekici maddesi şöyle: “Bugünden sonra bu protesto ve talepler; evlenecek bütün kızların nikâhta ‘şart-ı taallukları’ hükmünde hesap edilsin.” Bundan sonraki evliliklerde bu maddelerin bağlayıcılığı talep ediliyor kısaca. Kocasının evden attığı kadına “ah ü figan” ettiklerinde bir gün aynı şeyin kendilerinin yahut daha da önemlisi kızlarının başına gelebilme ihtimali ve Polak kızının verdiği cesaret birleşince böyle bir eylem doğuyor.

Burhan-ı Terakkî gazetesi, yaptığı yorumda mesele hakkında “bî-taraf” olduklarını beyan etmiştir. Aslında dönem ve çevre itibarıyla eylemi kınamayıp sözde tarafsız kalmaları bile dikkate değerdir. Ayrıca çok eşliliğin “halledilmesi gereken bir mesele” olduğunu satır arasında vurgulayarak konuyu “ulema-yı kirâm”ın, din âlimlerinin gündemine taşımıştır. Gerçi burada, “halledilmesi gereken söz konusu mesele” çok eşliliğin yanı sıra kadının çaresiz, aciz ve savunmasız bırakılmasıdır. Diğer taraftan çok eşliliğin yaygın olduğu bir dönemde inen Kur’an-ı Kerim’de çok eşliliğe dair ifadeler geçebileceği göz önünde bulundurularak Cenab-ı Hakk'ın “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz” şeklindeki tek eşliliğe apaçık çağrısı niçin esas alınmamıştır? Yoksa “Hayır, biz adaleti sağlarız” mı demektedirler? Yahut da bu kesin yargıyı “tavsiye”ye indirgemek, Cenab-ı Hakk’ın -uyardığı- bu adaletsizliğe hafifletici neden bulma gayreti midir, ben bilmem, elbette vicdan ehli “ulema-yı kirâm” bilir.

Gelelim Polak kızına. Acaba kime göndermiştir mektubu? Elbette parlamentoda Rusya Türklerinin sorunlarını dile getiren birine... O kişi Sadri Maksudi’den başkası değildir. Rusya Türklerinin haklarını savunduğu ateşli konuşmalarından birini Tercüman gazetesinde okuduğum Sadri Maksudi’nin başka bir özelliği daha vardır. Atatürk’ün daveti üzerine ülkemize gelip yerleşmiş; bilim insanı, hukukçu ve siyasetçi kimliğiyle pek çok önemli hizmetlerde bulunmuştur. Mesela Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında büyük rolü vardır.

Krasnoyarsk kadınlarının öfke ateşi; buz kesen vicdanlar üzerinde bir kıvılcım olarak kaldı belki o gün. Ama unutmamalı ki en büyük yangınları bir kıvılcım başlatır.