1910 yılına ait bu soruyu gündeme getirmemizin nedeni üzerinden bir asırdan fazla süre geçse de aynı sorunun cevaplarına duyduğumuz ihtiyaçtır. Eskişehir’in ilk ve efsane müdürü Ethem Nejat Bey; Alasonya Lisesi Müdürü iken, yani Eskişehir’e tayininden beş yıl kadar önce yazdığı “Liselere mi, Başka Mekteplere mi Muhtacız?” başlıklı yazısında günümüzün de ilerisinde bir eğitim vizyonuyla eğitim sistemi arayışlarına çözüm bulmuştur.

Ethem Nejat Bey; eğitim sistemi arayışında “yabancı” değil, yerli ve millîliği savunur. Zira dönemin revaçta olan “Fransız usulü eğitimi”ne şiddetle karşı çıkmıştır. Ona göre eğitimde niteliğin sağlanması; en temel okullardan, yani ana sınıf ve ilkokullardan başlamalıdır. İlköğretimi ıslah etmeden yukarılara, liselere doğru gidilmesini yanlış bulur. Ona göre “Bir memleketin mizan-ı terakki ve tealisi mekâtib-i ibtidâiyyesidir.” Yani bir ülkenin gelişmişlik ve kalkınma ölçüsü; o milletin ilkokullarının niteliğine bağlıdır. Dünyada saadet ve refahı ile iftihar eden İsviçre, Belçika gibi ülkeler bunu ilköğretimlerinin niteliğine borçludurlar, der. 

Ethem Nejat Bey; yazısında belirttiği fikirlerin hepsini Eskişehir’de Millî Eğitim Müdürlüğü sürecinde hayata geçirecektir. Söyledikleri sözde kalmayacak, ilk fırsatta Eskişehir’de hayat bulacaktır. O; azim ve gayretleriyle çok sayıda ilköğretim okulu açmış; açmakla kalmamış, nitelikli eğitimi -gerek okulların fiziki şartları, gerekse eğitim kadrosu ve müfredatıyla- başarmıştır. Azınlık okullarının ve yabancı mekteplerin sayısının Türk okullarından fazla olduğu Eskişehir’de onun gelişiyle birlikte, iki yıl gibi kısa sürede toplam 18 Türk okulu açılmıştır ve bu mekteplerin yaklaşık %30’u sadece okul öncesi döneme aittir. Bütün bunlar eğitim tarihimizin gurur verici sayfalarını teşkil etmenin yanı sıra Ethem Nejat Bey’in söyledikleriyle yaptıklarının birebir aynı olduğunun da göstergesidir. Zira sözü ile eylemi örtüşen insanlar çok nadir geliyor dünyaya. 

Ethem Nejat Bey liselere mi yoksa başka mekteplere mi muhtacız, sorusuna cevap ararken aslında bugün de ihtiyacımız olanı bulmuştur. O; Osmanlı’da kaç yüz seneden beri sanayi, ticaret ve ziraata lâyıkıyla önem verilmeyişini “avarelik” şeklinde nitelendirmektedir ve “Cehâlet ne kadar büyük kusur ise memlekete hiçbir faydası olmayan ilim de bence öyle bir kusurdur.” demektedir. Yani liselerin öğrencilere “faydası olmayan ilim” öğrettiğini belirtir. Ethem Nejat Bey’e göre “Biz liselerden ziyâde ‘École Professionnelle’ denilen ihtisas mekteplerine; ‘École Primaire Supérieure’ denilen yüksek dereceli ilk ve ortaokullara muhtacız. İhtisas mektepleri memlekete iş görecek, ülkenin kalkınmasına hizmet edecek çalışkan ve hür meslekli uzuvlar yetiştirir. École Primaire Supérieure’lar ise gerektiği kadar bilim eğitiminden sonra talebeyi ziraat, ticaret, sanayi, teknik kısımlarına devam ettirerek ilköğretim tahsilinde bile, ihtisas sahibi olarak diploma verir.” Yani ağaç yaşken eğilir, atasözümüzle aynı düşünceyi ifade eder tüm bu sözler. Mesleki eğitime ne kadar küçük yaşta başlanırsa memlekete o kadar fazla nitelikli insan gücü kazandırılır. Zira lise mezunu olduktan sonra, yani 18 yaşından sonra, kişinin bir mesleği öğrenmesiyle küçük yaşta öğrenmesi bir olamaz.  Ethem Nejat Bey’e göre “liseler ile gösterilmek istenen yenilikler, memlekete bir sürü, iş yapamayacak sözcü adam getirecektir.” Bu tehlikeye karşı hem dönemini hem de geleceği uyarır aslında. İş yahut eser değil laf üreten insanlar, memleketin en son ihtiyaç duyduğu vatandaş profilidir.

Yazıda yabancı dil öğretiminden önce Türkçe eğitimin yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesini savunur ayrıca ve -dönemindeki bir uygulamaya- liselerde Fransız muallimlerin görevlendirilmesine şiddetle karşı çıkar. Fransız muallimler hiçbir vakit talebelerine Osmanlılık fikri, vatan sevgisi ve birlik için çalışmayacak; bilakis Fransız “muhabbet”i için gayret edeceklerdir. Bizim çocuklarımız “Fransız muallimlerin huzurunda ders alacaklar da, bir gün başımıza senyor kesilecekler, öyle değil mi?” diyerek Türk çocukların yabancı ellerde eğitim görmesi fikrini eleştirmiştir. Bu durumda “yabancı dille eğitim”e karşı nasıl bir duruş sergileyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

“Yukarıdan beri yazdığım yazılarla elsine-i ecnebiyyenin adem-i tahsîli tarafdarı olduğum zannedilmesin.” diyerek yabancı dil eğitimine karşı olmadığını vurgular Ethem Nejat Bey. Hatta yalnız Fransızca değil, kalkınmada büyük hamleler yapmış ülkelerin lisanlarını mesela İngilizce, Almanca ve hatta İtalyancayı da öğrenmeliyiz, der. Ancak başta ticaret olmak üzere bütün alanlarda Türkçeyi hâkim kılmalıyız, fikrini savunur.

Yazıda dikkatimizi çeken konulardan biri de “sadece lise öğretmenlerinin değil ilköğretim okullarında görev yapacak öğretmenlerin de yurt dışına gönderilmesi gereği.” Bu; dönemi için eleştiri sayılsa da günümüz için büyük başarı addedilirdi şüphesiz. Demek ki bir asır önce Osmanlı’da lise öğretmen adayları, mesleki deneyim kazanmaları için eğitimde ileri ülkelere gönderiliyormuş. Yine mesleki eğitim denilince mesela mezunlarına iş garantisi veren Baytar Mektebi vardır Osmanlı’da. Hatta Mehmed Akif de bu mektepten mezun olup hemen işe başlamıştır. 

“Meslek lisesi, memleket meselesi” hakikaten… Eğitimde ele alınması gereken ilk konuyu taaa bir asır öncesinde dile getirmiştir efsane eğitim lideri… Mesleki eğitime ilköğretimden başlanıp bir de sanayi ve ilgili kuruluşlarla iş birliği çerçevesinde ihtiyaç dâhilinde öğrenci alınarak mezunlarına iş garantisi verilse genel liselere ve üniversite kapılarına yığılmanın da önüne geçilecektir. Üniversiteler “iyi bir yaşam standardı yahut sırf iş kapısı” bakış açısıyla değil üst seviyede ilim tahsili için tercih edilecek noktaya getirilmelidir. Unutmamalı ki üretimde, bilim ve teknolojide gelişmiş ülkeler mesleki eğitimi başarıyla uygulayan ülkelerdir aynı zamanda. 

Ethem Nejat Bey eğitimin yetiştireceği insan gücünün hangi kademede olursa olsun “memur” değil, “girişimci”ler olması gerektiğini savunur. Girişimci ve üreten, ülkeyi zenginleştiren iyi vatandaşlar yetiştirirsek “milletin nûr-ı dîdesi olmuş oluruz. İstikbal bizim namlarımızı hürmetle yâd eder.” şeklinde temennisini dile getiren Ethem Nejat; düşündükleri ve başardıkları ile milletimizin nur-ı didesi, yani gözünün nuru olmayı çoktan hak etmiştir. Bu vesileyle Ethem Nejat Bey’i rahmet ve hürmetle yâd ediyorum.

O, aynı zamanda çok iyi bir öğretmendi. Sadece bilgisi, donanımı ile değil meslek ahlakıyla da örnekti. Zira yepyeni binaların, son model teknolojinin, üretilen projelerin, kazanılan derecelerin, kurdele ile açılan etkinliklerin arka planında birbirinin hakkına saygılı, meslektaşına yapılan haksızlığı kendine yapılmış sayan öğretmenler varsa, orada gerçek anlamda eğitimden ve özellikle değerler eğitiminden bahsedilir. Müfredat ne kadar mükemmel olursa olsun, eğitim alt yapısı ne kadar kusursuz olursa olsun öğretmenler eğrilirse ve eğilirse doğruluk bulunmaz hiçbir yerde.