Günde 16 saat siyaset konuşulan bir evde büyüdüm. Politikanın kıymetini bilirim. Politika yapan insanların çoğunun ne kadar değerli olduğunu da yaşayarak öğrendim.

Babam… Politika yapabilmek için çalıştığı yer ile ‘özel anlaşma’ yapmıştı. Sabah 05.00 gibi işe gidip (normal mesai 8 gibi başlıyordu) öğleden sonra ayrılıyordu. Uyku dışında geri kalan tüm zamanında memleket için, insanlık için çaba harcıyordu.
Politikacı kolay yetişmez. Zorlu bir süreç… Ayakta kalmak ise hayli zor. Aile, para, iş, siyasi dengeler… Hepsini yıllarca dengeli götürmek zorundasınız.
Belki de politikacı yetişmez, doğulur!
Kazım Kurt da kentimizin yetiştirdiği yetenekli politikacılardan… Siyasi yaşamı mücadele ile geçmiş. Milletvekilliğinde oldukça başarılıydı. Hatta dönüp belediye başkanı olmasa Genel Merkez’de görev almasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Genel başkan yardımcılığı ya da grup başkanvekilliği yapanlardan eksiği yok fazlası vardı.
O yıllarda vardı…
Odunpazarı Belediye Başkanlığı’nın ilk döneminde de fena değildi. Tek kelimeyle rakipleri nakavt ediyordu. Ne zaman konuşsa gündemi belirliyordu.
Kendisine ‘iknatör’ deniliyordu…
Kurşunlu Külliyesi önüne attığı bir sandalyeyle neler yaptığı, SBF’de ders olarak işlenmeli.
Rakibi AK Parti iken Kazım Kurt formundaydı, havalıydı, halkçı başkandı, umuttu…
Sonra yavaş yavaş rotayı CHP’ye çevirdi. Parti içi mücadeleye girişti. Kiminle? Önce Ahmet Ataç ardından Büyükerşen… Kongrelerde onları ‘yenmeyi’ marifet saydı.
Oysa yapacağı tek bir hamle vardı. Ataç’ın yaptığını yapmak… Ne dedi Ataç? Hoca varsa önünden geçmem ama yoksa adayım.
Kurt da çıkıp “Ahmet Abi varsa önünden geçmem yoksa Büyükşehir’e adayım” dese bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.
Kurt böyle demedi… Neredeyse AK Parti’yi bırakıp Yılmaz Hoca ve Ataç ile uğraştı. Oysa ilk dönem bu ikiliye çok güzel eklemlenmişti. Bu da onun politik becerisi sayesinde olmuştu. Ve bu çok zor bir şeydi.
Kendini ezdirmeden marka olmuş iki başkanın arasına kendini atmak… Başkası olsa başaramazdı diye düşünüyorum.
Kurt’un hedefi Eskişehir’i değil partiyi ele geçirmek olunca işler karıştı… En sonunda herkesin 5-0 biter dediği maçı kaybetti!
İknatör denen kurt, kendi yazdığı ‘delegeyi’ bile ikna edememişti!
Kurt’un yalnız kaldığını görüyorum. Çevresindeki makul insanların sayısı giderek azaldı. Kurt için ‘Partili Başkan’ diye onu bağrına basan CHP’liler bile arasına mesafe koydu.
Bu sadece kongreyi kaybetmesiyle ilgili bir tespit değil. İki üç yıllık bir süreç… Sonuçta yalnız kaldı! Ama politika ‘kalabalıkla’ yapılır. Bana kalırsa Kurt’u yardım edilmeli. Hem şehir için hem CHP için Kurt’a yardım edilmeli.
Kurt yeniden kazanılmalı. Oyunda tutulmalı. Tecrübesinin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi politikacı kolay yetişmez. Yaralı Kurt’lar da pek tedavi kabul etmez ama bir yolu bulunmalı.