İş dünyası, tüccar, sanayici veya sermayedar... Adına ne derseniz deyin, mali kaynağıyla iş gördürdüğü kişilerin emek veya beyin gücüyle ürettiklerini satıp para kazanırken, bir yandan da yeni yatırımlarla işini büyütmenin fırsatlarını kollar.

Kapitalist ekonomideki "yerinde sayarsan rekabete yenilirsin" teorisi sermayedarın gelişimi için birinci koşul olur her daim.

Avrupa Birliği'ne üyelik görüşmelerinin pik yaptığı 2008 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisindeki sıçrama toplumun tüm kesimlerinde ciddi bir şekilde hissedilmişti hatırlayın.

O dönem AB'ye üyelikle ilgili uyum düzenlemelerine karşı çıkanlar da vardı... 

Ancak ekonomide ve hane halklarının gelirlerindeki artış bunu gölgeledi.

AB ülkelerinde istihdamın sektörel dağılımında hizmet sektörü hep öne çıkar. Hizmetler sektörünü sanayi ve tarım izlerken, Türkiye'de de TÜİK rakamlarına göre benzer bir tablo çıkıyor karşımıza. 

Ayrıştığımız nokta iş gücünün örgütlü yapısı...

Bazı ülkelerde sendikalaşma oranlarına yani ücretliler içinde sendika üyelerinin oranına bakıldığında...

En yüksek oran 2018 yılı verilerine göre İsveç, Danimarka, Norveç ve Finlandiya gibi İskandinav ülkelerinde karşımıza çıkıyor. Ortalama yüzde 60 civarında, en düşük oran ise ABD'de, yüzde 10 düzeyinde.

AB'nin dinamosu Almanya'da sendikalaşma oranı yüzde 16,5, İsviçre'de yüzde 15, İtalya'da yüzde 34, İspanya'da yüzde 13,6, Belçika'da yüzde 26,6, İngiltere'de yüzde 23,4, Yunanistan'da yüzde 20,2.  Türkiye'de ise bu oran yüzde 9 düzeyinde.

Tek Gıda-İş Sendikası'nın araştırmasına göre, gelişen teknoloji, toplam istihdam içinde imalat sanayinde istihdam edilenlerin oranını daha da düşürdü. 

Hizmetler sektörünün toplam ücretli istihdamı içindeki payı arttı. Sendikaların önemli bölümü, hizmetler sektöründe veya imalat sanayinde sayıları ve oranları artan beyaz yakalı işçiler arasında örgütlenme konusunda yeterince başarılı olamadı.

İşgücü maliyetlerini düşürmek isteyen şirketler, fason üretim ve taşeronluk uygulamalarını yaygınlaştırarak, işyerlerini sendikasızlaştırdılar veya üye sayısını azalttılar. Esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması sendikal örgütlenmeyi zorlaştırdı. Artan ve yapısallaşan işsizlik, birçok ülkede işçilerin sendikalaşmasının önünde önemli bir engel oluşturmaya başladı.

Çeşitli ülkelerde sendikalarda yaşanan yolsuzluklar ve gelişkin bilgiye erişim olanakları sayesinde yolsuzluk iddialarının hızla üye tabanında yaygınlaşması, sendikalara duyulan güveni ciddi biçimde sarstı. Bazı ülkelerde teşmil uygulaması, sendikasızlaştırmanın bir aracı olarak kullanıldı.

Sosyal medya araçlarının yaygın biçimde kullanılmasıyla, sendikaların dışında alternatif gruplaşmalar ve örgütlenmeler ortaya çıktı. Avrupa ülkelerinde, ABD’de ve Japonya’da sendikaların üye ve güç kaybı devam edeceğe benziyor.

Türkiye'de durum farklı mı?

Kuşkusuz değil.

Bunun için DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) tarafından yapılan Sendikalaşma Araştırması'na bakmamız yeterli.

DİSK-Ar'ın sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi konusundaki vahim tabloyu ortaya koyan 2020 yılındaki araştırmasına göre, 14 milyon 576 bin işçi hiçbir sendikal korumaya sahip değil.  Türkiye’de sendikalaşabilen işçilerin oranı yüzde 12,14 ile sınırlı kalırken, işçilerin sadece yüzde 7,8’i toplu iş sözleşmelerinden yararlanıyor. Araştırma sendikalı işçilerin bile bir ciddi bir bölümünün toplu iş sözleşmesinden yararlanamadığını gösteriyor.

Memurlar hariç 15 milyon 799 bin işçinin sadece 1 milyon 918 bini sendika üyesi iken 13 milyon 881 bin işçi herhangi bir sendikaya üye değil. 15 milyon 799 bin işçinin ise sadece 1 milyon 229 bini toplu iş sözleşmesi kapsamında.

Yani işçilerin yüzde 90’ı sendikasız. İşçilerin yüzde 92’si toplu iş sözleşmesi kapsamında değil, sendika üyesi işçiler de toplu iş sözleşmesiz. Yeni sendika üyelerinin dağılımında büyük bir dengesizlik söz konusu.

İşkollarına göre sendikalaşmaya bakıldığında ise inşaat, turizm ve büro işkolu en düşük sendikalaşma oranına sahip işkolları.  En fazla sendikalaşma oranına sahip ilk üç işkolu, genel işler, savunma ve güvenlik ile banka, finans ve sigorta. 2013-2020 arasında en fazla sendikalaşan işçinin bulunduğu işkolu sağlık ve sosyal hizmetler olurken sendikalaşmanın azaldığı tek işkolu avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık oldu.

Hasılı...

Görünen o ki teknolojinin gelişmesi ve buna bağlı olarak bilişim sektöründeki ilerleme çeşitlenen sosyal medyanın gücüne güç kattı.

Bunun karşılığında herhangi bir olay karşısında sosyal medyada ileti atağına geçen "örgütlü güç", neredeyse sokakta yapılan eylemlerin bırakın yerini almayı önüne geçti.

Yaşadığımız güncel kriminal olayları ya da EYT gibi milyonları ilgilendiren bir konuyu buna örnek vermek mümkün.

Teknolojinin ilerlemesi ve sosyal medyada oluşan adeta birliktelik ile güçlü irade, yakın gelecekte iktidarları sarsmaya dahi muktedir olacak. 

AK Parti ve ortağı MHP sizce neden alelacele Dezenformasyonla Mücadele Yasası'nı çıkardı?

Yalan yanlış haberlerin sosyal medyada bir algı oluşturduğu söylense de asıl amaç Muş'un Akdoğan Dağı'nda koyun otlatan Süleyman ile Çanakkale İnceburun'da sosyal medyasında olup bitenden haberdar olmaya çalışan Fatma'nın hükümetin yanlış politikalarını eleştirerek oluşturduğu tazyikin karşısında durmakta güçlük çekmesidir.

Sosyal medyada insanların adeta gölgeleriyle güç göstermesi ve birliktelik oluşturması iş dünyasında sendikal örgütlenmenin gücünü kırdığı artık araştırma raporlarında kayda geçti.

Şimdiden kestirmek güç ancak bendeniz halen sendikal örgütlenmenin işveren karşısında örgütlülük bağlamında bir güç oluşturmaya devam etmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Çünkü alternatifi olarak görülen dernek veya sosyal medya arkadaşlıklarından doğan birlikteliğin yasal zemini yok.