Yayınlandığı günden bu yana dillerden, yazılardan ve akıllardan düşmeyen Zeytin Ağacı tanıtımında yazdığı gibi ‘’Bir Netflix Dizisi’’. Türk toplumu olarak yıllardır dizilerden etkilenme ve onları gerçek hayatımıza uyarlama oranımız oldukça yüksek. Senaryosu, insan hayatı üzerine herhangi bir deneyimi konu alan her dizi gibi bu dizi de çok konuşuldu, üzerine çok yorum yapıldı. Dizi hakkında rastladığım yorumlar iki uçta yer alıyordu. Bir kısım çok beğendiğini bir kısım ise hiç beğenmediğini dile getiriyordu. Dizinin dini değerlere aykırı olduğu, kanser hastası insanların tedaviyi reddetme sebebinin bu dizi olabileceği, toplumsal cinsiyetçilik noktasında eleştirilecek birçok yanının olduğu diziye yapılan yorumlar içerisindeydi. Diziden farklı konularda çıkarımlar yapılmasını senaryosu açısından kıymetli buluyorum. Önemli olan da bu değil mi zaten? Sinema, sanat neden var? Senarist yazsın, oyuncu oynasın, seyirci farklı anlamlar çıkarsın, kesesine koymak istediğini koysun, kafasına yatmayanı araştırsın öğrensin diye değil mi? Dizi yayına girdiğinden beri herkes aile dizimini google’lamıyor mu? Hakkında kitaplar araştırmıyor mu? Anamdan babamdan bana ne geçmiş acaba, şu kişiye olan öfkem, bu durumdaki tutumumun sebebi şu olabilir mi acaba diye sormuyor mu? Tüm bunların zarar veren bir tarafı olabilir mi?

Elbette. Bence her şey kadar. O yüzden herkes deneyimlememeli diye düşünüyorum. Travma tedavisi bambaşka bir şey çünkü. Dizide konu edinilen aile dizimi Sistemik Psikoterapi Eğitiminin içerisinde yer alan bir tekniktir. Hellinger Terapisi olarak da tanınan, Familien Aufstellung adıyla 90’lı yıllarda Almanya’da ortaya çıkmış olan Aile Dizimi, ailenin kuşaklar boyu, birbirine görünmez bir bağla bağlı olduğu anlayışına dayanmaktadır. Tek başına bir terapi yöntemi değildir. Danışanı tanımadan, bağ kurmadan, güvenli ortam sağlanmadan uzman olmayan kişiler tarafından yapılması danışanı travmalarından kurtulmasına destek olmak yerine daha fazla travmatize etmektedir. Aile dizimi temelde köken aileden alınan problemlere ışık tutulmasına ve onlardan alınan duygusal mirasların tekrar onlara iade edilmesine yardımcı olur. Dizi her ne kadar aile dizimi odaklı olsa da aslında başka başka güzel mesajlar da veriyor. Dizide zarar veren mesajlar olduğunu düşünenlerin yazılarını okudum, benim diziyi izlerken aklıma gelen birçok şey dizinin kişiye katacakları yönündeydi. ‘’An’’da olmayı anlatıyordu mesela bu dizi. “Ya hiçbir şey için zamanım kalmamışsa’’ diyor Sevgi karakteri. Kurması ne kadar ağır bir cümle olsa gerek. Bir yandan da bu cümleyi kurmak için illa kanser olunması gerekmiyor diye düşünüyor insan.

Acı da olsa bazı deneyimleri hatırlamanın insana iyi gelebileceğinden bahsediyor bir bölümde. Ee biz demiyor muyuz olumsuz duyguları bastırmayalım, onları kabul edelim, keşfedelim bilmem ne diye… Ondan bahsediyor işte. Keşfet, öğren, anlamaya çalış, kabul et, yola devam et…

Katılıkların içinde boğulmayı ele alıyor bir bölümde de. ‘’Güçsüz hissedemezsin, eksik hissedemezsin.’’ Öyle büyütülmüyor muyuz? ‘’Ağlama, sen yaparsın, inan ki yap, her şey senin elinde, üzülme, korkma, vazgeçme, bundan mı utanıyorsun’’ vb. bir sürü cümlenin kurbanı değil miyiz? Bu katılıkları esnettiğimiz noktada ruhsal iyilik haline ulaşabiliyoruz.

Ve dizinin ele aldığı asıl durum: ‘’Genlerimiz, atalarımız sorunlarımızın hem kaynağı hem de çözümü olabilir mi? ‘’ Bu bir ihtimal tabii ki, unutmayalım bu ‘’Bir Netflix Dizisi’’  Bu diziyi izledikten sonra, araştıralım, okuyalım. Düşünelim, alternatif düşüncelerimizi üretelim. Ama koşa koşa gidip aile dizimi yaptırmayalım. Dizideki kurguları da salt kabul etmeyelim. Bu senaryonun ne olursa olsun bir kurgu olduğunu unutmayalım.

Ve benim fark ettiğim bir şey daha var ki, ne olursa olsun insanla ilgili bir şeyler anlatmaya çalıştığı, sorgulattığı, araştırmaya ittiği ve hayal kırıklığı, sevgi, heyecan, çaresizlik, öfke gibi daha birçok duyguyu bir arada sunduğu için ben bu diziyi sevdim. Zeytin Ağacı, Atiye, Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı gibi birçok dizi ruh sağlığını araştırmaya itecek insanları, ne mutlu bize.