“Şimdi, geceleri şehrin en kalabalık caddeleri büyük bir sessizlik içindedir.” Bu cümle, 20 Şubat 1956 Eskişehir depreminden 6 gün sonrasına aittir.

O yıl doğanlar şimdi 67 yaşında… Kaynaklarda Eskişehir fay zonu üzerinde son 100 yılda kaydedilmiş en önemli deprem, deniyor. 6 Şubat 2023’te yüreğimize büyük bir ateş düşüren ve tarifsiz acılar bırakan depremin yarası henüz taze iken kalemi ele almak zor fakat Eskişehir’i bekleyen depremin boyutlarına geçmişin aynasından bakmanın gelecek için belki yararı olabilir ümidiyle 1956’ya, deprem günlerine doğru tarihî bir yolculuğa çıktık. 
Deprem bölgesinde çektiği fotoğraflara, her gün telefonla aldığı malumata ilk sayfasını ayıran “Dünya” gazetesinin sütunlarında -ilk gününden itibaren Mart ayına kadar olan sürede- depremin etki ve sonuçlarının izini sürdük. Bu arada “Dünya”, edebiyatçı-yazar Falih Rıfkı Atay’ın çıkardığı gazetedir. Hatta 100 Temel Eser listesinde yer alan “Çankaya” adlı eserini, daha kitaplaştırmadan ilk olarak bu gazetede yayımlamıştır.  
21 Şubat 1956 Salı günü “Dün Gece Şiddetli Bir Deprem Oldu” manşetini atan Dünya gazetesi “ilki 22.30’da olmak üzere kısa fasılalarla saat 00.04’e kadar devam eden 3 şiddetli sarsıntı”dan bahsetmektedir. Deprem; İstanbul, Bursa, Çanakkale, Lüleburgaz, Kütahya, Söğüt, İzmit ve Bilecik’te de hasara sebep olmuş. İstanbul’da “Yeşilköy meydan binası” gibi bazı binalarda çatlaklıklar meydana getirmiş, hatta depremden saatler sonra Mevlanakapı’da tarihî surlardan bir blok çökmüştür. Gazete, yıkılan surlarda polisler araştırma yaptığı sırada çekilmiş bir fotoğrafı da paylaşmıştır.


Peki Eskişehir’de depremin hemen akabinde neler yaşanmış? Önce şehir merkezine bakalım. Her depremde olduğu gibi evleri yıkılmayanlar da dâhil olmak üzere halk geceyi sokakta geçirmiştir. Dünya gazetesi deprem gecesi, evinin kapısında battaniyelerle dışarıda oturan bir ailenin fotoğrafını da sayfasına taşımıştır.

O gece şehirde devlet hastanesinin üst katında önemli çatlaklıklar meydana geldiği için hastane nöbetçi doktoru Halil Yüzak hastaları hastane bahçesine kurulan çadırlar içine aldırmış. İlk gece hastanenin yanı sıra hasar gören belediye binası, gar binası da tahliye edilmiş. İstasyon Caddesi’nde “önemli derecede hasarlı” olan 16 evin de tahliyesine karar verilmiş. 
Deprem gecesi Vilayet yardım ekipleri köyleri dolaşarak hasar ve zayiatı tespite çalışmış. Aynı gece Vali ve Emniyet Müdürü köylerin durumunu tespit için bizzat gitmişler, şehre geç vakit dönmüşler. Kızılay ise gazetenin bildirdiğine göre “derhal köylere gerekli malzemeyi göndermiştir.” Peki köylerde durum nedir? Satılmış ve Çukurhisar köylerinde 150’ye yakın ev yıkılmış. Muttalip’te ise belediye binasının yanı sıra çok sayıda ev enkaz yığınına dönmüş. 9 köyde evlerin yüzde 75’i yıkılmış veya çatlamış. Dünya gazetesi, haberlerde verdiği rakamların yanı sıra enkaz önünde toplanmış Yukarı Söğütönü köyü sakinlerinin fotoğrafını da yayımlamıştır.


Deprem sabahında “şehirde sabah ekmek sıkıntısı çekilmişse de Ankara ve Bursa’dan getirilen ekmekler dağıtılarak buhran hâlini alması önlenmiştir.” Vilayetin mimar ve mühendislerinden oluşan kontrol ekipleri ise çökme tehlikesi arz eden birçok ev ve apartmanı tahliye etmiştir. Görevlerini iyi yerine getirmelerine rağmen sayılarının yetersizliğinden gazete sıklıkla bahsetmektedir. Zira mesela Güllük Karakolu bölgesinde görevlendirilen 2 mühendis, 20 binin üzerinde nüfusu olan bu bölgede 2 günde 3-4 bin vatandaşın evini inceleyebilmiştir. Daha sonra Ankara’dan dört mühendis gönderilmiş fakat bunun sayıca yetersiz olduğu, son durumda Eskişehir’deki 37 bin ev kontrolünün ancak 2-3 ayda biteceği belirtilmiştir. 
Depremin ikinci gününde “resmi makamların verdiği malumata göre kaza ve köylerde de 1614 adet ev yıkılmıştır.” Yine depremin ikinci gününde şehir merkezinde 500 ev, dükkân ve resmi bina tahliye edilmiş. Tahliye edilenler arasında “DDY Kurslar Binası, PTT Köprübaşı Şubesi, Kız Ortaokulu, Akşam Kız Sanat Enstitüsü, 4 cami, Orduevi, bir fırın, talebe pansiyonu, Devlet Hastanesi, İş Bankası, Şeker Bankası Müdürlük binası, 13 ilkokul, Kız Sanat Enstitüsü, Memleket Kütüphaneliği ve birçok apartman bulunmaktadır.”
Kısa fasılalarla sonraki günlerde de devam eden depremlerde hasarlı binaların arttığı, ağır hasarlı yapıların yıkıldığına dair haberler okuyoruz. 23 Şubat saat 8.05’te yine şiddetli bir deprem meydana geldiği ve “Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğünden alınan malumata göre Kütahya’da, Eskişehir’de, Afyon’da, Uşak’ta, Bolu’da, Gemlik’te, Bilecik’te de” duyulduğu bildirilmektedir. Bu depremin akabinde “Kaza ve köylerde geniş hasarlar husule getiren şiddetli yer sarsıntısı yüzünden 227 haneli Uludere, 150 haneli Keskin, 135 haneli Yukarı Söğütönü, 300 haneli Çukurhisar tamamen tahliye edilmiştir.” Şiddetli yer sarsıntısı yüzünden hasara uğrayan köy sakinlerine Kızılay’ın devamlı surette ihtiyaçları olan çadır ve ekmek gönderdiği belirtilmektedir. Haberlere bakıldığında yiyecekte herhangi bir sıkıntı olmasa da çadırların yetişmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle bir çadırda nüfusu az olan 2-3 hane oturmaktadır. İlk üç günde Kızılay Eskişehir’e “200 bin lira para yardımında bulunmuş; 2285 çadır, 15800 ekmek, muhtelif ilaç ve çocuklar için de 100 kutu bisküvi göndermiştir.” 
Şehirde ise binaları sağlam olanlar, resmî makamların telkinine rağmen deprem korkusu nedeniyle evlerine girmemektedir. Yeni çadır temin edilemediğinden sokaklarda hasırdan, kilimden, şeker sandığından yapılmış çadırlar kurulmuştur. Bu konuda dönemin Valisi Arif Özgen’in olağanüstü çabaları takdir görmekte, “Vilayetin tedbirli hareketi ile temin ettiği vagonlar”ın da kullanıldığı yazmaktadır. Ancak diğer taraftan Vilayetten formaliteler yüzünden çadır alınamadığı, Vilayette kurulan müracaat bürosunun halkın ihtiyaçlarına cevap veremediği de eleştiri konusu olmuştur. Konaklama için otobüs ve arabalar da kullanılmış. Çadırlarla ilgili meselenin halka bakan yönü de vardır. Bazı şahısların fırsattan istifadeye kalkarak kendi çadırlarını başkalarına otel yerine, geceliğini 3 liraya kiraya verdiklerine dair bir habere de rastlıyoruz. 
Barınma ihtiyacı hakkında gazetenin gündemine taşıdığı ve geniş yer verdiği diğer mesele, 500’den fazlasının evsiz kaldığı Demiryolu personelinin sıkıntılarıdır. Depremin hemen akabinde Cer Atölyesi Müdürü başkanlığında bir komite kuruluyor. Bu komite 120 çadır ile 25 kadar da vagon temin etse de ihtiyaca cevap vermiyor. Bu hususta Umum Müdürlüğe dair bazı iddialar ve eleştiriler gündeme geliyor. Akabinde Umum Müdürlükten personele yardım yapılacağına ilişkin bir telgraftan da bahsediliyor. 
Halk sağlığı için alınan tedbirler kapsamında ise Vilayetin sağlık ekiplerinin 5 gruba ayrılıp faaliyetlerine başladığını öğreniyoruz. Ayrıca tüm halka tifo aşısı yapılacağı da duyurulmaktadır. Bu arada Selami Oykaç adında hayırsever bir doktorun her gün halkı ücretsiz tedavi etmek üzere teşebbüse geçtiği bilgisi de veriliyor. 
Hayatı felç eden bu depremde Eskişehir’in hükûmetten yardım beklediğini vurgulayan gazete, dönemin Başbakan’ı Adnan Menderes’e gönderilmiş, yardım çağrılarını içeren telgrafları da yayımlıyor. Telgraflarda Anadolu Ajansı eleştirilmiş, hasarın boyutunun çok daha fazla olduğu dile getirilmiştir. Gazetenin bildirdiğine göre kontrol ekiplerinin Valiliğe verdikleri resmî raporlarda hasar 100 milyonun üstündedir. Dördüncü günün sonunda, “96 saat kısa fasılalarla devam eden yer sarsıntısı neticesinde ev, dükkân ve apartmanların yüzde 80’inin hasara uğradı”ğı da belirtilmektedir.
Depremden bir hafta sonra, 27 Şubat 1956 Pazartesi sabahı DDY cer atölyesi, tayyare fabrikası ve bazı büyük iş yerleriyle birlikte “şehrin yegâne eğlence yerleri olan sinemalardan iki tanesi” de açılmış, hayat normale dönmeye başlamıştır. Fakat deprem korkusu nedeniyle halktan hiç kimsenin gitmeyişi yüzünden sinemalar tekrar kapanmıştır. Normale dönemeyen diğer önemli ve -aslında- hayati mesele de eğitimdir. İlk olarak eğitime bir hafta ara verilmiş ancak yer sarsıntısının devam etmesi nedeniyle bu ara 5 Mart’a kadar uzatılmıştır. Gazetede “Maarif hayatı da tamamen felce uğramıştır. Zaten okulların ihtiyaca cevap veremeyişi yüzünden çift tedrisat yapan okullar bu felaket üzerine hiç tedrisat yapamayacak hâle gelmiştir.” denilerek “sabahçı-öğlenci” olarak da bilinen “ikili öğretim” sistemine de bir eleştiri getirilmiştir. 
Dünya gazetesi “Eskişehir’de Hayat Normale Dönüyor!” başlığının sonuna eklediği ünlem ile aslında hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını işaret ediyor. Nitekim alt başlıkta “Gıda Maddeleri Fiyatlarının Artışı Halkı Üzmektedir” yazıyor. Şehirdeki “gıda maddelerinde yüzde 20 ve vesaitlerde ise yüzde 100 bir artış kaydedilmektedir” diyor ve ekliyor: “Bu durum Eskişehirli felaketzedelerin ıstıraplı gözlerinden kaçmamaktadır.” Sadece bu kadar mı? Hayır, tabi. “Son duruma göre şehirde kiralarda bir artış kaydedilmektedir.” gazetenin bildirdiğine göre. Sıfırın altında soğuklarda donarken gıda, ulaşım, kira artışına tuz biber olarak “deprem esnasında büyük tahribat husule gelen bazı iş yerleri ile kiremit fabrikaları çalışamamaktadır. Bu yüzden şehirde büyük bir işsizlik başlamış ve yüzlerce işçi tam kışın ortasında açıkta kalmıştır.” Depremin acı sonuçlarından biri de göç dalgasının başlaması ve 30 binden fazla Eskişehirlinin, yani nüfusun yaklaşık dörtte birinin başka şehirlere göç etmesidir. Dünya gazetesi, haberinde birkaç parça eşyasını at arabasına yükleyen bir aile reisinin fotoğrafına yer vermiştir.


Eskişehir’in yakın çevresine baktığımızda ise Anadolu Ajansından alınan bilgiye göre Bozüyük merkezinde belediye ve şube binaları yıkılma tehlikesi göstermiştir. Merkezde evlerin çoğu yıkılmış, yarıdan fazlası da tamamen çatlamış durumdadır. Kazaya bağlı Oklubalı köyünde 60 kadar ev yıkılmış. Poyra köyü okulu çatlamış. Söğüt merkezinde ise en çok resmî binalar zarar görmüş. Ayrıca Hamidiye ve Çelebi Sultan Mehmet Camilerinin alemleri uçmuş, köylerde de yıkımlar olmuştur. 
Haberlerde deprem bölgesine yapılan ziyaretler hakkında da bilgiler mevcut. 22 Şubat’ta Demokrat Parti Eskişehir Milletvekilleri Kemal Zeytinoğlu ve Hasan Polatkan’ın, şehir ve köylerde incelemeler yaptığını ve halka vaatlerde bulunduğunu yazıyor gazete. 23 Şubat’ta, saat 20.55’te trenle Ankara’dan hareket eden Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın 24 Şubat’ta deprem bölgelerini ziyaret ettiğini öğreniyoruz. 27 Şubat’ta CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in geldiği, felaketzedelerle tek tek el sıkışarak “Benim buraya gelişim sadece felaket görmüş bir bölgenin vatandaşlarına geçmiş olsun demek içindir. Politik hiçbir meseleye temas etmeyeceğim.” dediği kaydedilmektedir.
Haberlerde döneme dair şehirde bazı isimler öne çıkmaktadır. Telgraf ve haberlerde “fevkalade çalışma ve gayretleri”yle takdir gören Vali Arif Özgen bu isimlerin başında yer almaktadır. Sayın Vali de basına verdiği demeçte “Emniyet’in ve Merkez Postanesinin insan gücünün üstündeki çalışmalarından” bahsetmektedir. Onun başkanlığında yapılan toplantının haberinden dönemin Hava Tümen Kumandanı’nın büyük Türk havacılarından biri olan Albay Enver Akoğlu olduğunu öğreniyoruz. Belediye Başkanı Galip Yeğinsu, Emniyet Müdürü ise Şevket Asbuzoğlu’dur. Haberlerde geçen diğer isimler; Devlet Demiryolları İşletmeler Müdürü Rüştü Sarp, Umum Lokantacılar ve Gazinocular Derneği Başkanı Ali Rıza Doğan, İşçi Sendikaları Federasyonu Sekreteri Ahmet Aras, Sendika Başkanı Hamit Kızılkaya, DDY Umum Müdür Sefa Yelçuk ve“1950 senesinde sel felaketine uğrayan Eskişehir’in o felaketli günlerinde demiryolcuların imdadına koşan ve günlerce yerleşmelerini temin etmeye çalışan ve iaşelerini temin eden” şeklinde anılan “eski Umum Müdür Galip Güran”dır.
Depremle ilgili en önemli meseleye ise henüz değinmedik. Eskişehir fay zonu üzerinde son 100 yılda kaydedilmiş en önemli depremde can kaybı var mıdır? Evet, “TMMOB Makina Mühendisleri Odasının Önerileri Oda Raporu”na göre 2 kişi hayatını kaybetmiştir. Dünya gazetesinin sayfalarına baktığımızda ise ilk depremde Koskaya köyünde yıkılan bir duvarın altında kalan 50 yaşlarında Fatma Uysal ve 22 Şubat’ta saat 14.55’te gerçekleşen “deprem esnasında Işıklar Mahallesi’nde Zehra isminde bir kadın” ölmüştür. 23 Şubat’taki şiddetli depremde ise Keskin köyünde Hüseyin Kocabalık vefat etmiştir ancak bu vefatın yıkımdan dolayı değil deprem esnasında aşırı korku ve heyecandan olduğu anlaşılıyor. Gazete ilk depremde altı vatandaşın öldüğüne dair söylentilere de yer vermiş. Gerek deprem esnasında gerekse kış şartlarında donarak ölen yüzlerce hayvan vardır ayrıca. Dünya gazetesi, ölümlerle ilgili olarak “Zelzelenin nispeten erken saatte olması sebebiyle insanca büyük bir kayıp yoktur.” demektedir. Yine hasarın “şehrin belli başlı büyük binaları”nda meydana geldiğine dikkat çekmektedir. Resmî binaların, şehrin belli başlı büyük binalarının yıkıldığı bu depreme 67. yıl dönümünde, uzun bir zaman mesafesinden baktığımızda ise sadece “nispeten erken saatte” oluşu değil halkın genellikle müstakil ya da az katlı binalarda yaşadığı gerçeğini de görüyoruz. 
Depreme dirençli kentler inşa edilmesi ümidiyle hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kalanlara ise sabr-ı cemil diliyorum. Ayrıca araştırmamın verilerini topladığım Anadolu Üniversitesi Kütüphanesi’nde yardımlarından dolayı kütüphane memurlarına şükranlarımı sunuyorum.