Birinci Dünya Savaşı devam ederken “Eğitimsiz olmaz, mektep isteriz” demiştiler yarınları düşünerek. Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayan bir dünya savaşında bile geleceği inşa etmede asla tereddüt göstermediler. Hem cehalete hem de cephedeki düşmana karşı savaş verdiler. Savaşın sonuçları herkesin malumudur ancak eğitime verdikleri değerle geleceğe ümit tohumları ekti onlar. Kimler mi? En başta Eskişehir halkı elbette. Tarihin gözlerden ırak bir belgesinde “onlar”ın kimler olduğu isim isim açıklanmıştır ayrıca.
Aslında her şey 1914’te Eskişehir Millî Eğitim Müdürlüğüne gerçek anlamda “eğitim lideri” diyebileceğimiz, görev yaptığı her yere başarıyı ve huzuru getirmiş Ethem Nejat Bey’in atanmasıyla başlıyor. Bu tayin; eğitim tarihinde Eskişehir’in başına gelen en güzel şeydir, dersek asla abartmış sayılmayız. Ethem Nejat Bey’in gelişiyle birlikte bir dizi eğitim hamlesi başlamıştır. Eskişehir’deki sayısız hizmetleriyle burayı kısa zamanda eğitim ve kültür şehri yapan bu büyük adam, çoğu kendi öğrencisi olan bir ekiple gelmiştir. Tarihe not düşülerek kendilerinden “genç, uyanık ve çok kıymetli öğretmenler” şeklinde bahsedilen ekibin çalışmaları sonucu iki yıl içerisinde Eskişehir’de Türk okulları açılmıştır. Bunlar arasında Ethem Nejat’ın göz bebeği diyebileceğimiz ve adında “numune” bulunan tek mektep vardır: “Turan”
1915 yılı Eylül ayında -bugünkü- Atatürk Lisesinin yanındaki bir binada Mektep eğitim-öğretime başlamıştır. Fakat binası Eskişehirlilerin içine hiç sinmemiştir. Açılışın ardından çevre halkının isteği üzerine okul için yer bakılmış ve bugün “Cumhuriyet Tarihi Müzesi” olarak kullanılan bina, çevre halkının yardımıyla yapılmıştır. Lakin gelin görün ki Eskişehir halkının gayretlerine rağmen, efsane millî eğitim müdürü Ethem Nejat ve ekibinin çırpınışlarına rağmen Meclis-i Mebûsan’da Turan’ın kapatılması gereği bir vekil tarafından gündeme getirilmiştir. Öğrenci azlığı ileri sürülerek konu Meclis’e taşınmış, hatta olay dönemin basınına da yansımıştır. Sonuçta güç baskın gelmiştir. Daha sonra elbette okulun geri kazanılması yönünde haklı itiraz sesleri yükselmiş, kalabalık bir heyet tarafından yapılan tahkikatta öğrenci azlığı gerekçesinin gerçeği yansıtmadığı anlaşılmıştır. Yine de -ne hikmetse- bu bina Turan’a bir türlü yâr edilmemiştir. “Cumhuriyet’in 50. Yılında Turan İlkokulu” adlı kurumsal yayında konu ile ilgili şu satırlar; yüreklerde açılan yaranın derinliğini göstermektedir: “Çevre halkının yardımlarıyla meydana getirilmiş bu bina çevre halkının çocuklarına çok görülerek, okul bir göçebe çadırı gibi durmadan gezdirilmiştir.”
Yokluğu, içinde bulundukları imkân ve şartları bahane göstermeden eğitime kaynak oluşturmuşlardı. Bina yapılmasına yapılmıştı ama mektep sık sık bina değiştirmişti. Turan mektep binası da en sonunda Millî Eğitim’in de elinden çıkmıştı. Cumhuriyet’in 50. Yılında Turan’ın Okul Müdürü Osman Nuri Demirel’in yayımladığı eserde konuyla ilgili tarihe şunlar kaydedilmiştir: “Bina kendi malı olan, çevre halkının kendi parasıyla yapılan asıl sahibi Turan ilkokuluna iade edileceği yerde ve bu binanın mutlaka kurtarılması gerekirken Millî Eğitim Bakanlığına gerekli müracaat ve uğraşmaları yapmayan zamanın Millî Eğitim Müdürü bu işi de başaramadığından bina bu sefer de tamamen elimizden çıkmak üzere Yurtiçi Komutanlığı olarak kullanılmış, 1960 devriminden sonra da Eskişehir Askerlik Şubesi olarak kullanılmaktadır.” Artan nüfustan dolayı ikili öğretime geçildiği ve yeni eğitim binasına ihtiyaç duyulduğu zamanda böyle bir kaybın yaşanmasına hayıflanan yazarın üslubuna dikkat edilecek olursa sadece “zamanın Millî Eğitim Müdürü” diyerek geçiştirmiş, isim dahi vermemiştir. Oysa okulundaki bir piyanonun bile başka okula devredilmesini engellemek için Millî Eğitim’le arasının açılması pahasına durumu Vali’ye şahsen aksettiren Şevket Turan’dan övgüyle bahsetmiştir. Bu böyledir! O zaman baskılarla çalışamaz hâle getirilen, yıldırılıp emeklilik kararı aldırılan müdür Şevket Turan hakkında yıllar sonra “Çok kıymetli, çalışkan bir öğretmen; dürüst, titiz ve çok olgun bir idareci” denir ve rahmetle anılır. Lakin onun çarçabuk emekli olmasına neden olanların esâmesi bile okunmaz. Bu böyledir! Vicdanın sesi, zaman mesafesinden daha iyi duyulur. Şevket Turan’a sorsanız “Bir piyano için değdi mi bunca şeye?” diye. “Evet, kesinlikle” diyecektir. “Her şeye değdi” cevabını verecektir yine de. Biri de bini de birdir “emanet”in çünkü. O piyano, Turan Mektebi’nin Almanya’daki kardeş okulundan “Turan Mektebine” gönderilmiştir. Bu bakımdan (günümüzde maalesef nerede ve ne durumda olduğunu göremediğimiz) o piyano, Cumhuriyet’in 50. Yılında Turan’ın Okul Müdürü Osman Nuri Demirel’in yayımladığı eserde de vurgulandığı gibi “Turan’ın öz malı”dır.
Şevket Turan bu hengâme içinde yine de Turan’ı yâd ellere bırakmamış, okul öğretmenlerinden askerdeki Bekir Doğan (Akbörü)’nün terhisini beklemiş, onun okul başöğretmenliğini sağlayarak Turan’ı ona emanet etmiş ve 1 Aralık 1944 tarihinde emekli olmuştur. Aslında “piyano meselesi”nden önce de Millî Eğitim’le karşı karşıya gelmişti Şevket Turan. Mektep binasının değişiminde Millî Eğitimce gösterilen yere gitmeyi reddedip okulu, açıldığı muhitten ayırmamış; başka bir binaya geçmiştir. Makam ve koltuğu düşünmeden eğitim için doğru bildiğini yapmıştır.
Doğru bildiğini yapmak bahsinde hatırlanması gereken daha kimler kimler vardır Turan’da! Mesela Millî Mücadele yıllarında asker olunca okul demirbaş defterini muhafaza için yanına alan Müdür Bayram Karatan nasıl unutulur! Onun yerine kendiliğinden geçerek mektebin Yunan işgalinde kurucu ve kurtarıcısı Tevfik Türkmen nasıl unutulur! Velev ki unutuldular, onlar ne kaybeder dürüstlüğünden, cesaretinden, iyiliğinden, vizyonundan. Kaybeden bizler oluruz. Geçmişin kayıp her bir parçası, aslında geleceğin kaybıdır ve ayıbıdır bugünün.
Turan’da emeği bulunan her eğitimci; ufuk çizmiştir geleceğe. Mesela Eskişehir’i işgal eden Yunanlılar, bütün okulları kapattığında Turan’da eğitim kesintisiz devam etmiştir. İşgal şartlarında ve okul binasına el konulmuşken hem de… Eğitimin maddeyle değil manayla; “bugün” ile değil “gelecek”le ilgili olduğuna bundan daha anlamlı “numune” var mıdır acaba: Tevfik Türkmen Akarbaşı’nda Hacı Çakırların Mehmet Ali Bey’in evinde eğitim-öğretime devam etmiştir.
Bu Mektep, Eskişehir’de Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devredilmiş yedi okuldan biridir ve 2008 yılında maalesef kapatılmıştır. Gerekçe ne olursa olsun şehir ve eğitim tarihinin yaşayan numuneleri olan tarihî okulların -mümkünse- kendi binalarında yaşatılması yüksek önem arz etmektedir. Oysa Turan’ın binası daha Osmanlı Dönemi’nde elinden alınmıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde de aynı makus talih devam etmiştir.
Turan Mektebinin asıl binası, bugün Eskişehir Cumhuriyet Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır. Bu Mektepten geriye kalan taş baskı ders posterleri, içi doldurulmuş ve kimyasal sıvı içerisindeki hayvanlar, dönemi yansıtan teknolojik araçlar, çok ilginç ders maketleri, model model ders araçları, Almanya’daki kardeş okuldan gönderilen iskelet ve piyano gibi özgün eğitim materyallerinin yanı sıra Osmanlı Dönemi’nden itibaren okula ait çok sayıda fotoğraf ve belge ile birlikte ahşap oymalı dolap, fener, radyo gibi birçok nostaljik eşya günümüze ulaşmayı başarmıştır. Mektebin ilk öğretmen ve müdürlerinden Bayram Karatan’ın fotoğrafçılığa olan ilgi ve bilgisinden dolayı pek çok fotoğraf; okulun arşivine eklenmiş üstelik. Maalesef bu yadigârların tamamı bir arada değildir. Mesela Almanya’daki kardeş okuldan “Turan Mektebine” gönderilen iskelet 1982 yılında alınmıştı elinden. “Turan’ın öz malı” piyanosu ise 2015 yılında diğer yadigârlardan koparılarak başka bir okula nakledilmiş, söz konusu müzeye devredilmemiştir. Hatta binanın künye bilgilerinin yer aldığı mermer kitabesi dahi başka okula gönderilmişken 2020 yılında -birtakım girişimler sonucu- olması gereken yerine neyse ki iletilebilmiştir. Yadigârların küçük bir kısmı Cumhuriyet Tarihi Müzesi’nde 21 Mart 2019’dan beri sergilenmektedir.
Mektep çoktan kapandı bitti, binası da elden gitti diyerek bir nostalji duygusu ile anılacak tarih yoktur karşımızda. Esasında Turan’ın son binası -içindeki bu yadigârlarla birlikte- Odunpazarı İlçe Millî Eğitim Müdürlüğüne devredilince dönemin İlçe Millî Eğitim Müdürü Muhittin Adıyaman’ın girişim ve gayretleriyle bu yadigârlar, 21 Eylül 2011’de gün ışığı görmüş ve adına “Sergievi” denilen küçük bir mekânda ziyaretçilerini beklemeye başlamıştır. İki yılda sadece öğrenci ziyaretçi sayısı dört bine dayanmıştır. Şevket Turan gibi Muhittin Adıyaman da Turan’ı muhitinden ayırmayarak asıl binasına yakın bir yeri Sergievi için seçmişti. 2015 yılına kadar varlığını korusa da idaredeki değişiklik akabinde hatıraların bir kısmı Anadolu Üniversitesine bağlı olan Cumhuriyet Tarihi Müzesine devredildi. Bu hadisede tek tesellimiz, yadigârların tamamının olmasa da birçoğunun okulun asıl binasına gönderilmiş olmasıydı.
Uygulamalı tarım dersleriyle, izcilik çalışmalarıyla, nitelikli ders programı ve eğitimcileriyle, liyakat ehli idarecileriyle, çalışma barışıyla, eğitimde uluslararası iş birliğiyle sadece dönemine değil günümüz eğitim sistemine de ileri bir vizyon sunan Turan Numune Mektebinin akıbetine bakarken bir hüzün kaplar içimi. Evet, Millî Mücadele zaferle nihayet buldu ama Millîlik Mücadelemizin temelidir mektepler. Bugün Cumhuriyet Tarihi Müzesi’nin pencerelerine dışarıdan her baktığımda bu binayı Eskişehir’in evlatları okusun diye kendi paralarıyla yaptıran şehrin eski sâkinlerinin o hâlis niyetlerini hatırlarım ve Yunan işgalinde dahi eğitime gizlice devam etmiş bu tarihî mektebin yerinde artık yeller estiğini her hatırlayışımda gözlerim dolar fakat yine de bu mektebin küllerinden yeniden doğacağına dair ümidim var benim. Bunu başarmak ve Eskişehirlilerin yaptırdığı bu okul binasını “Turan Numune Mektebi” adıyla özel bir proje ilkokuluna dönüştürerek yaşatmak; Turan’ı Turan yapan müdürler gibi vizyon sahibi eğitim liderlerine nasip olacaktır.
Ethem Nejat’ın kurduğu, Tevfik Türkmen’in Yunan’dan kurtardığı, Şevket Turan’ın koruduğu, Osman Nuri Demirel’in kurumsal bir yayınla tarihini yazdığı, Muhittin Adıyaman’ın depolardan çıkarıp şehirle buluşturduğu Turan Numune Mektebi’nin değerli hatıralarını aynı hassasiyet ve hürmetle -tek bir çöpüne kadar- yeniden bir araya getirecek ve ona gün yüzü gösterecek yöneticiler; şüphesiz eğitim tarihimizin değerli bir “numune”sine dair tarihî zincirin de parçası olacaklardır. Turan’ın hatıraları sadece şehrin değil, “numûne mektep” özelliğiyle ülkemizin de eğitim hafızasını tazeleyecektir. Sadece hafıza tazelemekle kalmayıp günümüz eğitim vizyonuna da katkı sunacaktır.