Şanlı şerefli bir Türk tarihi eğer bir kitap eğer bir roman olsaydı bu kitabın içeriğinde en çok merhamet kelimesi yer alırdı.

Ülkemizde yakın dönemde yaşanmış olan deprem felaketinin hemen ardından milli bütünlüğümüzün mevcudiyetini ve ulusumuzun her bir bireyinin merhametine yeniden şahitlik etmiş bulunmaktayız.

Bugün sizlere yazı dizimizin ikinci bölümünde Çanakkale Deniz Muharebeleri esnasında yaşanmış olan Türk’ün merhametini en iyi şekilde anlatan Fransız bir teğmenin anılarında geçen anekdotu birebir aktararak devam edeceğim.

 18 Mart 1915 günü saat 14.15 sularında yaşanmış olan bu hikâye Türkler ’in ecdadından biz torunlarına kadar içimizde onların sırlarını taşıdığımızın en güzel örneklerinden biridir.

‘’Top başında bekliyordum. Birdenbire müthiş bir patlama oldu. Yere kapaklandım. Sonra şiddetli bir sarsıntıyla havaya fırladım ve kendimi boğazın buz gibi sularında buldum. Bouvet gemimiz mayına çarpmıştı ve batıyorduk. Yüzerek kurtulmaktan başka çare yoktu. Sahil yakındı, sağ bacağımdan yaralandığımı ve müthiş ıstırap verdiğini hissetmeye başladım. Buna rağmen sahile doğru yüzmeye çalıştım. Karaya çıkmak üzere iken tüfeğine süngüsünü takmış bir Türk askerinin bana doğru koştuğunu gördüm. Kurtulmuştum ama bana doğru gelen askerin süngüsünden nasıl kurtulacaktım? Gözlerimi yumdum ve akıbetimi beklemeye başladım. Türk askeri yanıma geldi diz çöktü. Cebinden çıkardığı sargı bezi ile yaramı sardı, sırtından kaputunu çıkardı. Titreyen ıslak vücudumu sararak koluma girdi. Yavaş yavaş geriye doğru yürüdük. Türk siperlerine gelmiştik bana siperlerinde çay ikram ettiler. Ben artık bu milletle nasıl savaşacaktım?’’