Kısa zamanda büyük ilerlemeler

Klinikte uyguladığını temel tedavilerden bahseden Dr. Akgün, “Temel olarak uyguladığım tedavilerin başında Intermitent Fasting (Aralık Oruç) gelmektedir. Hatta daha ileri basamaklarda su oruçları geliyor. Kısa zamanda çok büyük ilerlemeler görüyoruz. Kronik hastalıklarda tansiyon, şeker, romatizmasal hastalıklarda, migren ve astım gibi hastalıklarda çok başarılı iyileşmeler görüyoruz. İyileşme hızlarına hastalar kendileri bile şaşırıyor. Tüm bunlar aynı yöntemlerle elde ettiğimiz sonuçlar” ifadelerini kullanıldı.

Açlıktan değil tokluklar hasta olan var

Açlık hakkında önyargıların kırılması gerektiğini söyleyen Akgün, açlığın zannedildiği gibi korkunç bir şey olmadığı belirtti. Açlığında genetik olarak mira kaldığını vurgulayan Akgün, “Her şey genetik olarak miras kaldığı için açlıkta da genetik olarak olumsuz bir donanımız mevcut. Bu ülke de Kurtuluş Savaşı’nda yaygın olarak açlıklar yaşanmıştır. Bunlar tıpkı fiziksel şeylerin genetik olarak miras kaldığı gibi duygusal olarak nesilden nesile mira kalmış ve günümüzde açlık konusunda toplumumuzda müthiş bir açlık korkusu var. Başım dönerse, midem bulanırsa ya da şekerim düşerse gibi korkularla bu seferde aşırı beslenmeye gidiyoruz. Günümüz itibariyle açlık nedeniyle herhangi bir şekilde hasta olan yok ama tokluktan hasta olan çok” dedi.

Açlık korkusu genetik psikolojik bir miras

Açlık korkusunun, topluluğumuzda yerleşmiş bir endişe olduğunu belirten Dr. Akgün, aç kalma korkusunun genetik miras olarak kaldığını, duygusal bir duygu olarak geçmişten günümüze geldiğini söyledi. Açlığı yönetebilme konusuna değinen Dr. Akgün, “Öncelikle açlıkla ilgili ön yargılarımızı yenmeliyiz. Genetik psikolojik bir miras ancak değiştirilebilir. Her şey düşünce de başlar, daha sonra duygulara dönüşür, bir sonraki aşamada ise davranışlarda değişikliğe yol açar. Açlık şifadır kavramını düşünce olarak benimsersek zaten sonrasında aç kalmaktan korkmamaya ve aralıklı beslenmeye başlayacağız. Vücudumuzun kendini yenileyebilmesi, temizleyebilmesi ve iyileştirebilmesi adına ona fırsat vermiş olacağız” şeklinde konuştu.

Ağrı nerede toksin orada

Vücudumuzdaki sistemlere de değinen Akgün, “Vücudumuzda en fazla enerji harcayan iki tane sistem vardır. Sindirim sistemi ve savunma sistemi. Devamlı yiyerek, beslenmeye hiç ara vermeyerek sindirim sisteminin hiç durmadan çalışmasına ve bizim günlük yaşamımızda kullandığımız enerjinin büyük bir kısmını tüketmesine neden oluyoruz. Bizim mutfağımız sindirim sistemimiz ve kullandığımız sürece çöp üretiriz. Vücudumuzun günlük çöp temizleme kapasitesi bellidir. Bu miktar aşıldığında oluşan bu çöpler temizlenmek üzere vücudun başka bölgelerine depolanır. Genel olarak eklemlerde, kaslarda ve damarlarda depolanır. Dolayısıyla da daha çok buralarda ağrılar oluşur. Yani genel olarak vücudunuz da ağrılar varsa vücudunuzda toksin birikmiş demektir. Ağrı nerdeyse toksin oradadır. Ağrı tedavilerinde de genel olarak beslenme aralıklarını açarız. İkinci olarak ise temizleyici gıdaları yani canlı gıdaların hayatımızda ki yerini arttırıyoruz” ifadelerini kullandı.