Tren garından ya da otogardan Eskişehir’e giriş yapan öğrencilerin şehirle kaynaşması kısa süreli ve zevkli bir uğraştır.

Siyah kot pantolon altında, bordodan siyaha doğru kayan sivri burunlu kösele ayakkabısı ile elindeki iki büyük çantayı karga tulumba taşıyanlarımız da aynı kısa süreli ve zevkli uğraşla müşerref olmuşlardır nitekim.

Mümkünse bilim adamı, öğretmen, gazeteci, avukat olmak için gelenlerin pek çoğu önce Eskişehir oluverir.

Bu başkalaşım süreci kah kampüsle, kah sık sık gittiğiniz bir lokantayla, kah ‘Bu ay zordaysanız kira vermeyin’ diyen ev sahibi ile Porsuk ile ya da her gittiğiniz de ‘Merhaba çocuklar nasılsınız’ diye soran “Palmiye Abla” ile başlar.

Sohbet demini alır.

Özlem koyulaşır.

Nitekim aklıma geldiği zaman Palmiye’deki o ilk yudum çay, ister istemez yüreğin yanar.

 Hala dumanı tütmektedir anlayacağınız.

‘Kafede buluşalım’ dememiz belirtilen saat ve günde Palmiye’de olacağız anlamına gelirdi de, gidip göremediğimiz zaman ‘Abla bizimkiler geldi mi’ diye sorardınız.

Şayet gelmemişlerse; arkadaşı, eşi, dostu beklemek için birkaç masa birleştirip beklerdiniz.

Gelirlerdi de nitekim.

İlk masaya oturuş, ilk çay yudumlayışın üzerinden 20 küsur yıl geçmiş.

Masaya birlikte oturduklarımızın pek çoğu valizlerini torlayıp toplayıp gitti.

Yolculuk önceleri son çayların pek çoğu da yine Cahide Abla’nın şahitliğinde içildi.

Tren garına, otogara kalabalık gidip müthiş bir can sıkıntısı ile tek başıma Adalar’a döndüğümde Cahide Abla’nın ‘Arkadaşların nerede’ sorusuna bilmem kaç kez ‘O mezun oldu, iktisatta okuyan memleketine gitti, mühendislik okuyan iş buldu gitti’ falan dediğimi hatırlarım.

Artık ‘bizimkiler nerede’ diye sormuyordum da…

Cahide Abla ‘Çocuklardan haberin var mı’ diye soruyordu…

Anadolu’da okuduk ama Palmiye’den mezun olduk.

Çok kere tek başıma kaldım da sağ olsun Palmiye hiç yalnız hissettirmedi…

Yeniden masaya oturulur, çaylar söylenir.

Nitekim bizimkiler ayda yılda bir gelir ‘İşim var bekleyin biraz’ dediğim zaman Palmiye’ye gittiklerinden adım gibi eminimdir.

Ve Palmiye’ye giderim, bir başka aramaya gerek kalmadan.

Sonraları işte Ayşe girdi hayatıma.

 Yeni bir biz sayfası…

-Nerede bekleyeyim Soner?

-Palmiye’de bekle…

Olur da telefonun şarjı bittiyse, ulaşamıyorsak ve çarşıda işler güçler varsa, Palmiye’de iki çay içmen yeterli.

En geç üç çay sonra orada olur birimizden biri.

Ali Baran geldi sonra; Ne yapalım oğlum?

-Palmiye Teyze’ye gidelim

Şayet sizin de canınız sıkılır, sizinkileri ararsa ciğeriniz.

Palmiye’ye gidin.

Şayet henüz gelmemişlerse, biraz bekleyin geleceklerdir.

Bir çay söyleyin.

Masaları dinleyin sonra.

Kulağınıza isimler fısıldayacak masalar, sizinkilerde o isimler arasında yer alacaktır merak etmeyin…

Yazı: Soner UÇAK